Yıldızlararası bir yolculuk on yıllar ve hatta yüz yıllar
sürebilir; bu nedenle kendimizin genetik mühendisliğini yaparak
uzayın derinliklerinde uzayan süreler boyunca hayatta kalmak için
belki de insanın ömrünü uzatacak değişiklikler yapmamız
gerekebilir. Her ne kadar bir gençlik çeşmesi bugün için
mümkün görünmese de bilim insanları yaşlanma sürecini
yavaşlatacak ve belki de tamamen durduracak umut verici yolları
keşfetme aşamasında. Torunlarımız bir tür ölümsüzlüğün
keyfini sürebilir. Dahası, bedenlerimizi farklı
kütleçekimlerindeki, atmosferik yapılardaki ve ekolojilerdeki uzak
gezegenlerde gelişim göstermek üzere genetik olarak düzenlememiz
de gerekebilir.
İnsan beynindeki her bir nöronu
haritalandıracak olan İnsan Konektom Projesi (Human Connectome
Project) sayesinde günün birinde belki de yıldızlararası
yolculuğa ilişkin birçok sorunu ortadan kaldırarak
konektomlarımızı dev lazer ışınları aracılığıyla uzaya
yollayabiliriz. Ben buna lazer ışınlanma (laser porting) adını
veriyorum; belki bunun aracılığıyla bilincimiz gökadayı ve
hatta evreni ışık hızında keşfetmek üzere özgür kalır ve
böylelikle yıldızlararası yolculuğun kimi tehlikelerine ilişkin
endişelerimizden kurtuluruz.
Yüz yıl önce yaşamış
atalarımız şimdiki bizi büyücülere ya da sihirbazlara
benzeteceğini düşünürsek, biz bundan yüz yıl sonraki
torunlarımızı nasıl görürüz?
Büyük olasılıkla
torunlarımızı Yunan tanrıları gibi görürdük. Merkür gibi
yakınlardaki gezegenleri ziyaret etmek için uzayda süzülebilirler.
Venüs gibi mükemmel, ölümsüz bedenlere sahip olabilirler. Apollo
gibi Güneş’in enerjisine sonsuz erişimleri olabilir. Zeus gibi
zihinsel komutlar verebilir ve isteklerini gerçekleştirebilirler.
Dahası, genetik mühendislikten yararlanarak Pegasus gibi efsanevi
hayvanlar yaratıverirler.
Bir diğer deyişle
kaderimizde, bir zamanlar korkulan ve tapılan tanrılar olmak
yazılı. Bilim bize evreni kendi suretimizde biçimlendirebileceğimiz
araçları sağlayacak. Asıl soru, bu büyük tanrısal güce eşlik
edecek bir Soloman bilgeliğine sahip olup olmayacağımızdır.
Alıntı: İnsanlığın Geleceği - Michio Kaku
***
Gelecekte evrende yapılacak yolculuklar yüzyıllar sürecektir. İnsan ömrünün bu yolculuğa yetebilmesi gerekiyor. Bu nedenle insan genlerinin değiştirilmesi kaçınılmaz. Gen mühendisliğiyle yaşlanmak engellenebilir. Belki ölümsüzlük bile sağlanabilir. Ayrıca insanın gittiği gezegene uyum sağlayabilmesi orada yaşamını kolaylaştıracaktır. Dolayısıyla gelecekte farklı kütleçekimlerindeki, atmosferik yapılardaki ve ekolojideki gezegenlerle uyumlu olabilecek şekilde genlerimiz düzenlenmesi gerekecektir.
Yine de bedenlerimizi uzak gezegenlere göndermek gerçekten çok zahmetli olabilir. Yolculuk uzun ve sıkıcı olacaktır. Işınlanmak oldukça pratik olurdu. Peki ışınlanma nasıl sağlanabilir. Bizi tanımlayan asıl varlığımız bilincimizdir. Bilincimiz, beynimizdeki sinir bağlantılarımızda gizlidir. İnsan Konektom Projesi (Human Connectome Project) gibi projelerle sinir bağlantılarımızın haritası çıkarılmaya çalışılıyor. Gelecekte sinir bağlantılarımızı eksiksiz haritalandırmak başarılabilir. İşte bu “sinir bağlantıları haritası verisi”, lazer ışınlarıyla başka gezegene gönderilebilir. Ulaştığı gezegende robota yüklenir. Haritası yüklenen kişinin bilinci, o robotta yaşamaya devam eder. Kişiyi tanımlayan bu harita verisi ışık hızıyla gitmiş olacaktır. Yani ışınlamış olur! Ama şu durum da var: O gezegene robotun önceden gönderilmiş olması gerekiyor – ya da o gezegende robotu oluşturacak tohum makinelerin önceden gönderilmiş olması gerekiyor. Bu da yine yüzyıllar sürebilir. Ayrıca şöyle bir detay da var. Kişinin bilinci başka gezegene gider, ama kopya olarak gitmiş olur. Asıl kişi de Dünya’da yaşamaya devam eder. Yani kişi klonlanmış olur. Dünya’da kalan kişi ile gezegene gönderilen kişi iki ayrı yaşam sürmeye başlar.