50 yıl önce bilgisayardan korkulurdu. Bilgisayarlar insanların işlerini ellerinden mi alacaktı acaba. Sonra robotlar insanlara savaş mı açacaktı. Dünyayı mı yöneteceklerdi yoksa. Apple'in bir reklamı vardı: Büyük Birader tüm insanları izliyor ve yönetiyor. İnsanların beyni yıkanmış. Robotlara dönüşmüşler. Sadece genç ve sarışın bir kadın düşünce polislerinden kaçıp elindeki çekici ekranda konuşma yapan Büyük Birader'e fırlatıyordu ve ardından siyah arka planda beyaz renkli şu yazı beliriyordu: “Apple Computer 24 Ocak’ta Macintosh’u tanıtacak. Ve 1984'ün neden “1984” gibi olmayacağını göreceksiniz.” Kadın, insanlığı kurtarıyordu!
İşte o reklam:
Reklam 1984 kitabına gönderme yapıyordu. 1984'te yayınlandı. Büyük Birader IBM'i, kadın ise Apple'i temsil ediyordu. Apple yeni ürünü Macintosh'un reklamını yapmaktaydı. Elbette Macintosh'un patentini almayı ihmal etmemişti. Sıkı sıkı kontrolü altına almıştı. Tamamen kapalı bir sistemdi. Kullanıcı, yeni bilgisayar parçası takamazdı. Sunulduğu gibi kullanmak zorundaydı. Esneklik yoktu. Bilgisayarın tamamen Apple'in kontrolünde olması, aslında Apple'i IBM'den daha yakın bir aday yapıyordu Büyük Birader olmaya. :-)
PC esnekti. Kullanıcılar, genişleme yuvalarına ek bellek ve çeşitli fonksiyonları olan kartlar takabilmekteydi. IBM, PC'nin patentini almamıştı. Dolayısıyla yaygınlaştı. Endüstriyel standart oldu. Birçok firma IBM uyumlu PC ve parça üretiyordu. Artık bir firma hariç, IBM. PC pazarından çekildi. Vesile olduğu endüstriyel standart kaldı. Bu nedenle bir çok markada PC görmekteyiz, ama sadece tek bir markada Macintosh (ya da güncel adıyla MacBook, iMac) görmekteyiz. :-)
Sonuçta IBM tüm bilgisayar dünyasına hakim olmamıştı. Korkulan olmamıştı. Bilgisayarlar insanları işlerinden
etmedi, bilgisayar kullanmayı bilmek zorunda bıraktı. Kimsenin
bundan şikayetçi olduğunu sanmıyorum. :-) 1990'lı yıllara gelindiğinde internet tarayıcısı denince akla Netscape gelirdi. Pazarın %90'ı elindeydi. Ama Microsoft, Internet Explorer'i geliştirdi. Windows'un temel bileşeni olarak sundu. Kullanıcılar, Windows'ta Internet Explorer'le karşılaşıyorlardı. Bilgisayarlarında, internet tarayıcısı hazır geliyordu artık. Böylece başka bir internet tarayıcısı edinmeye ihtiyaç duymuyorlardı. Netscape indirenler azalmıştı. Microsoft'un İnternet Exploerer'i, %98'lik pazar payına ulaştı 2002'de. Microsoft, Netscape'i bitirmişti! Microsoft büyüyordu. Acaba internet altyapısına hakim mi olacaktı! Windows NT ve sunucu yazılımları buna mı yarayacaktı! Verilere ulaşabilecekti. Gerçekten tekel mi olacaktı. Yoksa Büyük Birader Microsoft muydu! İnsanları yönetecek miydi. Korku büyüyordu.
Derken Google çıktı. Google Chrome'i geliştirdi. Tarayıcı kullanım oranları ne oldu dersiniz! Google Chrome %50. Internet Explorer %17. Kullanıcılar Google Chrome'i indiriyorlardı. Üstelik Netscape'in bitişine neden olan Internet Explorer'in bilgisayarlarında hâlâ hazır gelmesine rağmen. Internet Explorer bir ara %90'ın üzerindeydi. Dengeler değişmişti. İnsanlar, internete sık sık telefondan girmeye başlamıştı. Microsoft, Microsoft Phone'u piyasaya sürdü. Ama olmadı. Kullanıcılar tercih etmedi. Microsoft, onca yatırımına rağmen telefonu satamadı. Windows'lu Telefon projesini de bıraktı. Microsoft'un Büyük Birader olması için umut kalmamıştı, herhalde. :-) Yeni korku nesnesi Google'dı artık. Acaba asıl Büyük Birader Google mı! Arama verilerimizi gözetliyor. Kişisel verilerimizi Google hizmetlerine emanet ediyoruz. İlerde bizimle ilgili daha doğrudan verilere sahip olacaktır. Hem Buluta yüklenen veriler güvende mi!
Harari Google'i kullanıyor. Aradığı terimlerden neyle ilgilendiği anlaşılıyor. Daha sonra sitelerde gezinirken, ilgilendiği konuyla ilgili reklamlar görüyor – o site eğer Google uyumlu reklamları yayınlıyorsa. Takip edildiği hissine kapılıyor, gizli polislere benzeterek. Bulut Hizmet Sağlayıcılarına emanet edilen her veriye böyle yapılacağı sonucunu çıkarıyor.
Arama hizmeti veya sosyal medya hizmeti ücretsiz sunulmaktadır. Bunun bir şekilde finanse edilmesi gerekmektedir. Algoritmalar, yapılan aramalara veya paylaşılan içeriğe göre otomatik reklam göstermektedir. Ücretsiz hizmetlerin ekonomik modelini abartıp, tüm bulut hizmetlerinin böyle çalışacağını düşünüyor. Kocaman bir komplo teorisi oluşturuyor. Gelecekte beyin veya DNA Buluta yüklendiğinde tıpkı arama motorlarında yapılan aramalar gibi sürekli analiz edileceğini düşünüyor. Kaçırdığı şey şudur. Google gibi şirketler yapılan aramalardan neyle ilgilendiğimizi kolayca çıkarabilmektedir. Bunun için beynimizi veya DNA'mızı analiz etmekle uğraşmasına gerek yoktur. Google'in yayınlayacağı reklamlar, milyonlarca beyni ya da DNA'yı analiz etmek için gereken çok yüksek bilgisayar gücünü finanse edemez. Bununla uğraşması mantıksızdır. Bunun yerine milyonlarca aramayı analiz etmesi daha kolaydır. Google'ın böyle bir imkanı olsa bile, insanların DuckDuckGo benzeri bir hizmeti tercih etme olanağı olacaktır. Harari, Google'dan önce DuckDuckGo ile tanışmış olsaydı, böyle büyük komplo teorisi yine de aklına gelir miydi acaba! DuckDuckGo kişisel gizliliğe önem veren bir arama motorudur. Kullanıcıların IP adreslerini kaydetmemektedir. “Kişisel bilgileriniz satılığa çıkmasın” sloganını kullanmaktadır. Açıkçası, bu gizlilik meselesi de Google'in popülaritesinin düşmesine neden olabilir. Herkes, aradığı her şeyle ilgili reklamları, her ortamda sürekli görmekten hoşnut olmayabilir. :-) Yine de araştırdığımız konuyla
ilgili ürünleri fark etmemizi sağladığı da olmuyor mu, bu
reklamlar bazen. :-)
Beyin TB'larca yer kaplayacaktır. Beyni buluta yüklemek mümkün olduğunda ücretli olacaktır. Beynin buluta yedeklenmesi seçkin bir hizmet olacaktır. Pahalı olacaktır. DNA'nın Buluta kaydedilmesi biraz daha ucuz olacaktır. Elitlerin bu teknolojiyi tüm
insanların bedenlerinden, beyinlerinden bilgi toplamak için
kullanması bir yana, bundan en çok faydalanmak isteyecek
olanlar Harari'nin korktuğu o elitler olacaktır zaten; beyinlerini, DNA'larını
yüklemek için sıraya gireceklerdir. :-) Kullanım koşulları, ücretsiz hizmetlerin kullanım koşullarından çok farklı olacaktır. Harari, ücretsiz hizmetlerin kullanım koşullarını abartıp paranoya yapıyor görünüyor. İnsanlar, hangi hastalıklara eğilimli olduğunu görmek için DNA'sının analizine para verecekler. DNA'sı kendisi dışında kimsenin umurunda olmayacak. Belki 50-100 yıl sonra beyni de analiz etmek mümkün olacaktır. Ama bunu da kişi kendi isteyecek. Harari, bankalara yatırılan paranın mülkiyetinden endişelenmiyor ama Buluta kaydedilen verilerin mülkiyetinden endişeleniyor. Elbette internette her hizmet çok güvenli olmayabilir. Facebook'a yüklenen verilerin mülkiyetinin belirsizliğinden esinlenmiş belki de. Ama Facebook eğlence için kullanılmaktadır. Kimsenin gerçekten önemsediği verisini Facebook'a kaydetmek için bir sebebi yok. Facebook en baştan zaten eğlence ve basit temas için kurulmuş bir siteydi. :-) Bulutta ücret karşılığı depolanan verilerin içeriği, sağlayıcının umurunda olmayacaktır. Sadece verinin güvenliğini umursayacaktır. DuckDuckGo, kişisel verilerimizle uğraşmayan hizmetlerin olabileceğine bir örnektir. Ücretsiz hizmetlerin hepsi bile Google
tipi ekonomik modeli kullanmıyor; Bulut Hizmetlerinin böyle bir
ekonomik modeli kullanması neden kaçınılmaz olsun! Yine de bir sağlık kuruluşu DNA veya beynimizi Buluta yüklerken şifreleyebilir. Böylece Bulut Hizmet Sağlayıcı, istese bile beyni veya DNA'yı sadece dosya olarak görebilir. Büyük Veri tek bir şirketin elinde depolanamaz. Dağınık bir şekilde depolanacaktır, şuanda olduğu gibi. Dolayısıyla bir elitin tüm veriyi ele geçirmesi imkansızdır. :-) Ama, zaten özgür olmayan ülkeler, böyle bir teknolojiyi ele geçirdiklerinde, kendi vatandaşlarını kontrol altında tutmak için kullanabilirler diğer teknolojileri de kullandıkları gibi. Aslında Harari'nin güvenmemesinin rağmen; işletmeler bulut hizmetlerini tercih etmelerinin nedeni olarak şunları belirtiyor: Verilerin güvenli ortamda saklanması. Operasyonel kolaylık.
Hikayenin özü değişmiyor. Zamanla aktörleri değişti. Günün teknolojisine göre süslenerek yeniden yorumlandı; “Bilgisayar şirketleri, tüm teknolojiyi ele geçirip Dünyayı yönetecek”. Ama 50 yıldır bu olmadı. :-) Zaten görüldüğü gibi, koskoca şirketlerin umdukları gibi gitmiyor endüstri. Şirketler içgüdüsel olarak söz sahibi olmak isterler. Serbest piyasa genelde dengeler. Ve şimdi, DuckDuckGo'yu deneyenlerin sayısı artıyor, Google yerine. Arama sayısı 14 milyarı geçmiş durumda. Yani Google da tüm arama verilerine sahip olamayacak görünüyor. İlluminati, zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni'ni sağlayacak. Masonlar Dünyayı yönetiyor... Artık daha bilim kurgusal bir komplo teorisinin de çıkmasının zamanıydı. Elitler, Bulut Teknolojisi sayesinde Dünyayı yönetecek. Bazı tarikatları olduklarından daha güçlü sananlar gibi, şirketleri olduklarından daha etkili sanıyor bazı insanlar. Korkuya kapılıyorlar.
bulut bilişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bulut bilişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
26 Şubat 2018 Pazartesi
Yuval Noah Harari'nin Davos 2018 Zirvesindeki Konuşması
“antik çağda arazi en önemli varlıktı
eğer çok fazla toprak çok az sayıda insanın
elinde toplanırsa, insanlık aristokratlar ve halk
tabakası arasında bölünür
son iki yüzyılda modern çağda makineler en
önemli ekonomik varlık olarak arazinin yerini
aldı
ve eğer çok fazla sayıda makine çok az sayıda
insanın elinde toplanırsa;
insanlık sınıflar arasında, kapitalistler ve emekçi
sınıfı arasında bölünür
artık veriler, en önemli ekonomik varlık olarak
makinelerin yerini alıyor
ve eğer çok fazla veri çok az elde toplanırsa
insanlar sınıflara bölünmeyecek
insanlık türler arasında, farklı türler arasında
bölünecek”
“bugün bilgisayarların, e-postala hesaplarının,
banka hesaplarının
ve cep telefonlarının heklenmesiyle bilgili çokça
konuşuluyor
Fakat biz aslında insanları ‘hekleme’ yeteneğini
kazanıyoruz
şimdi insanoğlunu ‘heklemek’ için neye
ihtiyacınız var
iki şey gerekli
çok fazla bilişim gücüne ihtiyacınız var
ve bol miktarda veriye ihtiyacınız var, özellikle
biyometrik verilere
ne satın aldığım ya da nereye gittiğime dair
veriler değil
bedenimde ve beynimin içinde neler olduğuna
dair veriler”
“DNA’mız, beynimiz, vücudumuz, ve hayatımız
hakkındaki veriler de öyle
“bu bana mı ait, bazı şirketlere mi, hükümete mi
ait,
ya da, belki de insan topluluğuna”
şu anda büyük şirketler, verilerin çoğunu elinde
tutuyor
insanlar bu konuda gittikçe endişeleniyor
ancak verileri ulusallaştırmak üzere hükümetleri
koşullandırmak,
sadece dijital diktatörlüğe yol açmak için büyük
şirketlerin gücünü kontrol altına alabilir
ve gerçekten politikacıların, en azından bir çok
politikacının
müzisyenler misali, çaldıkları enstrümanlar;
insanlar, duygular ve biyolojik sistemdir
bir politikacı bir konuşma yapar ve ülkenin dört
bir yanında korku dalgası yayılır
bir politikacı tweet atar ve bir öfke ve nefret
patlaması meydana gelir
şu an, bu müzisyenlere en gelişmiş en sofistike
enstrümanları vermek zorunda olduğumuzu
düşünmüyorum
ve evrendeki hayatın geleceği ile ilgili görev
üstlenmeye hazır olduklarını kesinlikle
düşünmüyorum
Özellikle, birçok siyasetçi ve hükümet geleceğe
ilişkin anlamlı vizyonlar üretmekten aciz
görünmektedir
bunun yerine, geçmişe dönmekle ilgili nostaljik
fanteziler üzerine halka sattıkları şey
ve tarihçi olarak geçmiş hakkında iki şey
söyleyebilirim
her şeyden önce geçmiş eğlenceli değildi,
gerçekten oraya geri dönmek istemezsiniz
ve ikincisi, geçmiş geri gelmiyor
bu yüzden nostaljik fanteziler gerçekten bir
çözüm değildir
peki veri üzerinde kim olmalıdır
açıkçası bilmiyorum”
“bilim evrimin yerini doğal ayıklanma ile,
akıllı tasarım ile değiştiriyor
bulutların üstündeki Tanrı‘nın akıllı tasarımı
değil
bizim akıllı tasarımımız ve bulutlarımızın akıllı
tasarımı
IBM bulut Microsoft bulut bunlar evrimin yeni
itici güçleri”
“ancak sanırım olağan şüphelilerle birlikte
Google ve Facebook gibi büyük şirketlerin
bazıları
neyin tehlikede olduğunu anlıyorlar.
Ayrıca, bazı hükümetlerin,
özellikle Çin hükümetinin, neyin tehlikede
olduğunu anladıklarını düşünüyorum
Bence kesinlikle insanların çoğunun hiçbir fikri
yok”
“Amazon, Alibaba ve gizli polisten
saklanamazsınız
siz internette gezinirken, video izlerken ya da
sosyal medya özet akışlarınızı kontrol ederken;
bu algoritmalar göz hareketlerinizi, kan
basıncınızı ve beyin aktivitelerinizi
izleyebilecekler”
“doğal ayıklanma ile şekillenen dört milyar yıllık
organik yaşamdan sonra
akıllı tasarımın şekillendirdiği inorganik yaşam
dönemine giriyoruz
Verilerin mülkiyetinin bu kadar önemli
olmasının nedeni budur
eğer onu düzenleyemezsek, küçük bir elit,
sadece insan toplumlarının geleceğini değil,
gelecekteki yaşam biçimlerini de kontrol altına
alabilir”
“en iyi kendi ülkemi biliyorum,
İsrail Batı Şeria’da topyekûn bir gözetim rejimi
inşa ediyor
tarihte hemen hemen hiçbir yerde görmediğimiz
bir şekilde
ve her bireyi her yerde takip etmeye çalışmadan
önce
ve yine de biz hala
biyometrik sensörün kritik havzasını geçmedik”
“Bu yüzden uç bir örnek vermek için belki de
Kuzey Kore’de yaşadığınızı varsayalım
ve bedeninizin içinde olan biteni sürekli olarak
izleyen bu bilezik takmak zorundasınız
bir odaya giriyorsunuz ve duvarda Sevgili
Liderin resmini görüyorsunuz
ve bilezik, bu resmi gördüğünüz anda
beyninizde, kan basıncınızda neler olduğunu
bilir
dolayısıyla bu, tam olarak ‘dijital diktatörlük‘ten
kastedilen şey.”
Yuval Noah Harari'nin Davos 2018 Zirvesindeki Konuşmasının Düşündürdükleri makalesini de okumanız önerilir.
27 Mayıs 2014 Salı
Buluttan Yağmur Gibi Yağacak
İnternet tabanlı cihazlar yavaş
yavaş hayatımıza giriyor. Cihazlar internet üzerinden birbiriyle
bağlantıda olacak. Buzdolapları bağlanacak. Fırınlar
bağlanacak. Cihazlar, üretici şirketlerine bağlanacak. Hatta
kendi üretim aygıtlarına bile bağlanacak. Üreticiler cihazları
optimize edebilecek. İstatistikleri tutacak. İşte bu 4. Endüstri
Devrim olarak anılıyor. 4. Endüstri Devrimi makalesinde şöyle
tanımlanıyor:
Bu kapsamda 4.
Endüstri Devrimi
kavramı ilk
olarak 2011öe Hannover Fuarı'nda (Almanya) kullanıldı.
Uzmanların burada
kendilerine sordukları soru esasında
çok basitti:
"Hemen hemen tüm bilgisayarların birbirine bağlı olduğu
günümüzde,
üretim sırasında ve sonrasında özellikle fabrikalar
gibi büyük
üretim tesislerindeki makineler ile diğer üretim
araç ve
gereçlerinin hem birbirleriyle hem de ürettikleri ürünler
ile bağlantıda
olması neden mümkün olmasın?"
Mesaj Atabilen Buzdolapları
Kişi markette alışveriş
yapmaktadır. Evdeki buzdolabına, kısa mesajla, kaç tane yumurta
kaldığını soracak. Buzdolabı kısa mesajla 2 tane kaldığını
bildirecek. Elbette buzdolabında bazı algılayıcıların olacağı
kesin. Belki bir iç kamerası da olacaktır. Gelen mesajı
anlayacak. İçindeki yemeklere göre tutarlı bir mesaj oluşturacak.
Mesajı sahibine gönderecek. Neredeyse düşünüyormuş gibi!
Gelişmiş bir yazılıma ihtiyacı olacaktır. Bunu çalıştıracak
hızlı bir işlemciye sahip olacak. Bu akıllı özellikler yüzünden
buzdolabının maliyeti çok artacaktır. Acaba 4. endüstri devrime
aslında uzak mıyız. Tüm cihazların internete bağlanması henüz
gerçekçi değil midir? Örnekteki buzdolabı pahalı olacağından
yaygınlaşamayacaktır da...
Sabit Diski Bile Olmayan
Bilgisayarlar
Yirmi yıl öncesine kadar terminal
bilgisayar diye bir şey satılırdı. Monitörü vardı. Elbette
klavyesi, işlemcisi de vardı. Ama oldukça basitti. İşlemci
kapasitesi düşüktü. Kendi işletim sistemi yoktu. Hatta kendi
sabit diski bile yoktu. Böylece diğer PC'lerden çok ucuz
olabiliyordu. Ee, ne işe yarardı sabit diski bile olmayan
bilgisayar diyebilirsiniz. Sıra dışı bir özelliği vardı. O
zamanlar için PC'lerde pek görülmeyen bir tür yerel ağ bağlantı
girişine sahipti. İşte bu sayede ana bilgisayara bağlanırdı.
Ana bilgisayar kendi dönemine göre gayet hızlı bir işlemciye,
büyük bir sabit diske sahip bir sunucuydu. Gelişmiş bir işletim
sistemini de unutmayalım. Terminal bilgisayarları uyumlu şekilde
çalıştırırdı.
![]() |
Bir Terminal (Resim Vikipedi'den alınmıştır) |
Her Şey Çiftliklere Emanet
Evet, iş bilgisayarı şirketleri,
işletmelere kocaman sunucu bilgisayarlar satarlardı. Artık bundan
fazlasını yapıyorlar. Hizmet satıyorlar. Sunucu ağları
kuruyorlar. Yüzlerce sunucudan oluşan sunucu çiftlikleri
kuruluyor. İşletmeler isterlerse bu sunucular üzerinden kendi
sanal ana bilgisayarını kuruyorlar. Böylece satın alabilecekleri
tek veya birkaç sunucu bilgisayarla sınırlanmış olmuyorlar.
Koskocaman sanal bir ana bilgisayarları oluyor. İnanılmaz işlemci
kapasitesine sahip. Yükle yükle bitmeyecek bir sabit diske sahip
oluyorlar. Eskiden e-posta kapasiteleri 3-5 MB'tı. İşte bu sayede
artık, ucu açık GB'lik kapasitelere sahip olabiliyoruz. İşletme
sunucu bakımıyla uğraşmak zorunda kalmıyor. Altyapıyla
ilgilenmiyor. Tüm bunları hizmet aldıkları IBM gibi şirketler,
onları rahatsız etmeden yapıyor. Örneğin kaliteyi arttırmak
için kendi özel hatlarını kuruyorlar. Telekomünikasyon
şirketinden özel hatlar kiralıyorlar. Başka coğrafyalarda yer
alan sunucu çiftlikleri arasındaki bağlantılar bu hatlar
üzerinden sağlanıyor. Hatlarda başka veri kalabalıkları
olmadığından sunucu iletişimi daha yoğun oluyor. Ve sanal
sunucunun hızı artıyor. Böylece işletmenin elindeki
bilgisayarlar terminaller gibi görev yapmaya başlıyor, ama bu
sefer sabit diskleri de var. İşletme açısından Bulut Bilişimin
bir tarifini yapmış oldum. Elbette benzer şeyler son kullanıcılar
için de geçerli. Sosyal ağlarda yaptığımız
![]() |
Bir sunucu çiftliği (Resim Klick.com'dan alınmıştır) |
Şimdi buzdolabı örneğimize dönelim.
Buzdolabı aslında, gelen mesajı yorumlamayacak. Anlamaya
çalışmayacak. Sadece üreticisinin sanal ana bilgisayarına
gönderecek. Bu sanal ana bilgisayarın kapasitesinin çok yüksek
olduğunu yazmıştım. Gelişmiş yazılımıyla mesajı çözecek.
Buzdolabının algılayıcılarından gelen verileri de işleyecek.
Kaç adet olduğunu belirleyecek. Ve sonunda yanıtı, buzdolabı
sahibine gönderecek. Yani buzdolabının bilgisayar kısmı sadece
terminalden ibaret olacak. Asıl işi yine üretici şirketin
Buluttaki ana bilgisayarı yapmış olacak. Bu da cihazları
internete bağlamak için gerekenlerin korkulduğu kadar maliyetli
olmayacağı anlamına geliyor!
İnternetten Takip Edilebilen
Damacanalar
Damacanalara çip takılmaya
başlanıyor. Tüketici, akıllı telefonuna, damacananın kare
kodunu okutacak. Damacananın yaşam bilgilerine ulaşabilecek.
Damacanaya kaç kez dolum yapıldığı izlenecek. Dolum tesisinde
banttan geçişi, yıkama ünitelerindeki geçişi, yıkanmalarındaki
geçiş süreleri uydudan takip edilecek. Bu nasıl mümkün olacak!
Damacanada bir kare kod ve RFID çipi olacak. Bu yaşam bilgileri
damacanada kayıtlı olmayacak. Üreticinin sunucularına ve sağlık
bakanlığının sunucularına gönderilecek. Telefonla kare kod
çözümlendiğinde bu sunuculara yönlendirilecek. Bilgileri oradan
indirecek. Yani yine asıl yük Buluttaki sunucularda olacak. Çip,
terminalden ibaret olacak. Nispeten ucuz bir şey olan damacanın
internete bağlanması, bu sayede mantıklı maliyet seviyesinde
kalabilir. Damacana bile bir düzeyde internete bağlanabiliyorsa,
her elektronik aygıtın bağlanması bilim kurgu olmayacaktır. Bu
projenin ilk kez Türkiye'de denenmesi ilginçtir. Böyle bir
sistemin Türkiye'de tamamen hatasız uygulanabilmesi ne kadar uzun
zaman alır, kestirmek güç. Ama teoride, en ucuz şeylerin bile
internete bağlanabileceğine bir örnektir.
Aslında Türkiye'de de dijital
platformlar hizmetlerini Buluttan vermeye başladı. Uydu alıcısı,
internetten platformun sunucularına bağlanıyor. Orada kayıtlı
olan onlarca programa ulaşıyor. Kullanıcı istediği programı
seçip istediği zamanda izleyebiliyor. Gerçekten de cihazlar
internete bağlanıp hizmet kalitesini arttırıyor. Ulaşılabilir
maliyette... Şimdi dijital platformlar, zaten ellerinin altında
hazır sunucu altyapısı olduğundan kolayca internet hizmeti de
vermeye başladılar.
Sürücüsüz Arabalar
Yolculukları sırasında insanlar,
yeni gidecekleri bir yolun ayrıntılarını arkadaşlarına
sorarlar. İnternetten göz atarlar. Karşılaşabileceklerine
hazırlıklı olurlar. Önümüzdeki birkaç sene içinde yollarda
tek tük sürücüsüz arabaları görmeye başlayacağız. Şöyle
bir senaryo düşünelim: Sürücüsüz araba bir yola girmek
üzeredir. Bu yolun nereleri bozulmuş? Yağış olmuş mu? Nereleri
kayıyor? Yolda biraz önce bir kaza olmuş mu? Neresinde olmuş?
Sürücüsüz araba geçmek üzere olduğu yolun ayrıntılarını
Buluttan indirecek. Elbette bu ayrıntılar, yoldan daha önce geçen
başka bir sürücüsüz arabadan Buluta yüklenmiş olacak. Tabii
yetkililer de katkı yapabilir. Araba, yolla ilgili en güncel
bilgileri edinmiş olacaktır. Belki bu sayede sürücüsüz
arabaların çok çok akıllı olmasına da gerek kalmayacak.
Maliyeti biraz daha düşebilecek.
Üretim Araçlarının Otomatik
Organize Olması Sağlanabilecek mi?
4. Endüstri Devrimi makalesi şöyle
sonlanıyor:
İlk aşamada,
konunun donanım ve yazılım bölümünün
hayata
geçirilmesinde bir problem olmadığı
görülüyor.
Özellikle cihaz başına düşecek işlenecek
veri miktarı ve
bu verilerin saklanacağı sistemlerin
esas olarak bulut
bilişim sistemleri olacağı göz
önünde
bulundurulduğunda, söz konusu mikro ve
nano sistemlerin
ihtiyacı olan mikroişlemci gücünün,
elektrik enerjisi
ve bellek gibi kaynakların zaten
düşük
düzeylerde olacağını tahmin etmek güç
değil, İkinci
olarak, internet protokolünün altıncı
sürümü IPv6 ile
birlikte milyarlarca ve milyarlarca
cihazın internete
bağlanmasının yolu açıldığından
burada da teknik
bir sıkıntının yaşanmasının söz
konusu olmayacağı
artık ortada.
Fakat bugüne
kadar yaşanan deneyimler, üretim
süreçlerinde yer
alacak ilgili tüm makinelerin
ve bunların
sunduğu hizmetlerin standart hale getirilmesinin
ve kusursuzca
programlanmasının hiç
de kolay bir hedef
olmadığına işaret ediyor. Bu da
4. Endüstri
Devrimi'nin sanıldığı kadar çabuk gelmeyeceğini,
günümüzde
üretim sağlayan tüm makinelerin
yerlerine yeni
nesil üretimi mümkün kılacak
makinelerin
geçmesinin ve bunların koordine
ve optimize
edilmesinin çok uzun zaman alacağını
gösteriyor. Bu
kapsamda dünyanın önde gelen
bazı elektronik
devlerinin 4. Endüstri Devrimi'nin
2020'li yıllarda
geleceğini iddia etmesi sadece onların
temennisi gibi
görünüyor.
Az önce her cihazın internete
bağlanmasından uzun uzun söz etmemden, bu alıntının ilk
paragrafında anlatılanlarla zaten hemfikir olduğum fark
edilebilir. Alıntının ikinci paragrafındaki konu hakkında kesin
yargılara varmak biraz daha zor. Belki kısaca şunlar söylenebilir:
Ham maddeler kesiliyor. Deliniyor. Günümüzde cihazların
parçaları, kalıba dökülerek oluşturuluyor. Zımparalanıyor.
Bir sürü adımdan geçiyor. Bir sürü üretim aracı işe
karışıyor. Bu kadar üretim aracının yarattıkları ürüne
bağlanıp geri bildirim alması, kendilerini yeniden organize
etmesi, ürünü iyileştirmesi şimdilik gerçekçi olmayabilir. Ama
yavaş yavaş üretim aracı olarak 3 boyutlu yazıcılar
kullanılmaya başlıyor. Ham maddeyi püskürterek dilim dilim
cihazı oluşturuyor. Cihaz baştan sona aynı yazıcıda
oluşturuluyor. Tek adımda! Delme yok, kesme yok. En önemlisi kalıp
oluşturmaya gerek yok. Cihazın modeli, 3 boyutlu yazıcıda
yazılımsal olarak kayıtlıdır. Ve bu model, yeniden
programlamayla değiştirilebilir. Sadece yazılım yeniden organize
edilerek basılacak ürün yeniden şekillendirilebilir. Farklı
üretim araçlarının yeniden organize olmasına gerek yok. Üretim
araçlarında fiziksel değişiklikler yapmak yerine yazılım
değişiklikleri yapmak daha kolaydır. Bunu otomatik yapma imkanı
sağlanabilir. Yani ürettiği cihazlardan geri bildirim alarak
üretim şeklini değiştirebilir. İlerde 3 boyutlu yazıcılar pek
çok ham maddeyle basım yapabilir. Yenilerde elektronik devre
basabilen 3 boyutlu metal yazıcıların geliştirildiğini
ekleyelim. Bu da elektronik aygıtların bile bu yazıcılardan
çıkarmanın uzak olmadığı anlamına gelir. Ufukta
belirginleşmeye başlamış olan şey yine de Dördüncü Endüstri
Devrimi olabilir.
Kaynak:
4. Endüstri Devrimi – Tübitak Bilim
ve Teknik Mayıs 2014
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)