bulut bilişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bulut bilişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Şubat 2018 Pazartesi

Yuval Noah Harari'nin Davos 2018 Zirvesindeki Konuşmasının Düşündürdükleri

50 yıl önce bilgisayardan korkulurdu. Bilgisayarlar insanların işlerini ellerinden mi alacaktı acaba. Sonra robotlar insanlara savaş mı açacaktı. Dünyayı mı yöneteceklerdi yoksa. Apple'in bir reklamı vardı: Büyük Birader tüm insanları izliyor ve yönetiyor. İnsanların beyni yıkanmış. Robotlara dönüşmüşler. Sadece genç ve sarışın bir kadın düşünce polislerinden kaçıp elindeki çekici ekranda konuşma yapan Büyük Birader'e fırlatıyordu ve ardından siyah arka planda beyaz renkli şu yazı beliriyordu: “Apple Computer 24 Ocak’ta Macintosh’u tanıtacak. Ve 1984'ün neden “1984” gibi olmayacağını göreceksiniz.” Kadın, insanlığı kurtarıyordu!

İşte o reklam:


Reklam 1984 kitabına gönderme yapıyordu. 1984'te yayınlandı. Büyük Birader IBM'i, kadın ise Apple'i temsil ediyordu. Apple yeni ürünü Macintosh'un reklamını yapmaktaydı. Elbette Macintosh'un patentini almayı ihmal etmemişti. Sıkı sıkı kontrolü altına almıştı. Tamamen kapalı bir sistemdi. Kullanıcı, yeni bilgisayar parçası takamazdı. Sunulduğu gibi kullanmak zorundaydı. Esneklik yoktu. Bilgisayarın tamamen Apple'in kontrolünde olması, aslında Apple'i IBM'den daha yakın bir aday yapıyordu Büyük Birader olmaya. :-)

PC esnekti. Kullanıcılar, genişleme yuvalarına ek bellek ve çeşitli fonksiyonları olan kartlar takabilmekteydi. IBM, PC'nin patentini almamıştı. Dolayısıyla yaygınlaştı. Endüstriyel standart oldu. Birçok firma IBM uyumlu PC ve parça üretiyordu. Artık bir firma hariç, IBM. PC pazarından çekildi. Vesile olduğu endüstriyel standart kaldı. Bu nedenle bir çok markada PC görmekteyiz, ama sadece tek bir markada Macintosh (ya da güncel adıyla MacBook, iMac) görmekteyiz. :-)

Sonuçta IBM tüm bilgisayar dünyasına hakim olmamıştı. Korkulan olmamıştı. Bilgisayarlar insanları işlerinden etmedi, bilgisayar kullanmayı bilmek zorunda bıraktı. Kimsenin bundan şikayetçi olduğunu sanmıyorum. :-) 1990'lı yıllara gelindiğinde internet tarayıcısı denince akla Netscape gelirdi. Pazarın %90'ı elindeydi. Ama Microsoft, Internet Explorer'i geliştirdi. Windows'un temel bileşeni olarak sundu. Kullanıcılar, Windows'ta Internet Explorer'le karşılaşıyorlardı. Bilgisayarlarında, internet tarayıcısı hazır geliyordu artık. Böylece başka bir internet tarayıcısı edinmeye ihtiyaç duymuyorlardı. Netscape indirenler azalmıştı. Microsoft'un İnternet Exploerer'i, %98'lik pazar payına ulaştı 2002'de. Microsoft, Netscape'i bitirmişti! Microsoft büyüyordu. Acaba internet altyapısına hakim mi olacaktı! Windows NT ve sunucu yazılımları buna mı yarayacaktı! Verilere ulaşabilecekti. Gerçekten tekel mi olacaktı. Yoksa Büyük Birader Microsoft muydu! İnsanları yönetecek miydi. Korku büyüyordu.

Derken Google çıktı. Google Chrome'i geliştirdi. Tarayıcı kullanım oranları ne oldu dersiniz! Google Chrome %50. Internet Explorer %17. Kullanıcılar Google Chrome'i indiriyorlardı. Üstelik Netscape'in bitişine neden olan Internet Explorer'in bilgisayarlarında hâlâ hazır gelmesine rağmen. Internet Explorer bir ara %90'ın üzerindeydi. Dengeler değişmişti. İnsanlar, internete sık sık telefondan girmeye başlamıştı. Microsoft, Microsoft Phone'u piyasaya sürdü. Ama olmadı. Kullanıcılar tercih etmedi. Microsoft, onca yatırımına rağmen telefonu satamadı. Windows'lu Telefon projesini de bıraktı. Microsoft'un Büyük Birader olması için umut kalmamıştı, herhalde. :-) Yeni korku nesnesi Google'dı artık. Acaba asıl Büyük Birader Google mı! Arama verilerimizi gözetliyor. Kişisel verilerimizi Google hizmetlerine emanet ediyoruz. İlerde bizimle ilgili daha doğrudan verilere sahip olacaktır. Hem Buluta yüklenen veriler güvende mi!

Harari Google'i kullanıyor. Aradığı terimlerden neyle ilgilendiği anlaşılıyor. Daha sonra sitelerde gezinirken, ilgilendiği konuyla ilgili reklamlar görüyor – o site eğer Google uyumlu reklamları yayınlıyorsa. Takip edildiği hissine kapılıyor, gizli polislere benzeterek. Bulut Hizmet Sağlayıcılarına emanet edilen her veriye böyle yapılacağı sonucunu çıkarıyor.

Arama hizmeti veya sosyal medya hizmeti ücretsiz sunulmaktadır. Bunun bir şekilde finanse edilmesi gerekmektedir. Algoritmalar, yapılan aramalara veya paylaşılan içeriğe göre otomatik reklam göstermektedir. Ücretsiz hizmetlerin ekonomik modelini abartıp, tüm bulut hizmetlerinin böyle çalışacağını düşünüyor. Kocaman bir komplo teorisi oluşturuyor. Gelecekte beyin veya DNA Buluta yüklendiğinde tıpkı arama motorlarında yapılan aramalar gibi sürekli analiz edileceğini düşünüyor. Kaçırdığı şey şudur. Google gibi şirketler yapılan aramalardan neyle ilgilendiğimizi kolayca çıkarabilmektedir. Bunun için beynimizi veya DNA'mızı analiz etmekle uğraşmasına gerek yoktur. Google'in yayınlayacağı reklamlar, milyonlarca beyni ya da DNA'yı analiz etmek için gereken çok yüksek bilgisayar gücünü finanse edemez. Bununla uğraşması mantıksızdır. Bunun yerine milyonlarca aramayı analiz etmesi daha kolaydır. Google'ın böyle bir imkanı olsa bile, insanların DuckDuckGo benzeri bir hizmeti tercih etme olanağı olacaktır. Harari, Google'dan önce DuckDuckGo ile tanışmış olsaydı, böyle büyük komplo teorisi yine de aklına gelir miydi acaba! DuckDuckGo kişisel gizliliğe önem veren bir arama motorudur. Kullanıcıların IP adreslerini kaydetmemektedir. “Kişisel bilgileriniz satılığa çıkmasın” sloganını kullanmaktadır. Açıkçası, bu gizlilik meselesi de Google'in popülaritesinin düşmesine neden olabilir. Herkes, aradığı her şeyle ilgili reklamları, her ortamda sürekli görmekten hoşnut olmayabilir. :-) Yine de araştırdığımız konuyla ilgili ürünleri fark etmemizi sağladığı da olmuyor mu, bu reklamlar bazen. :-)

Beyin TB'larca yer kaplayacaktır. Beyni buluta yüklemek mümkün olduğunda ücretli olacaktır.  Beynin buluta yedeklenmesi seçkin bir hizmet olacaktır. Pahalı olacaktır. DNA'nın Buluta kaydedilmesi biraz daha ucuz olacaktır. Elitlerin bu teknolojiyi tüm insanların bedenlerinden, beyinlerinden bilgi toplamak için kullanması bir yana, bundan en çok faydalanmak isteyecek olanlar Harari'nin korktuğu o elitler olacaktır zaten; beyinlerini, DNA'larını yüklemek için sıraya gireceklerdir. :-) Kullanım koşulları, ücretsiz hizmetlerin kullanım koşullarından çok farklı olacaktır. Harari, ücretsiz hizmetlerin kullanım koşullarını abartıp paranoya yapıyor görünüyor. İnsanlar, hangi hastalıklara eğilimli olduğunu görmek için DNA'sının analizine para verecekler. DNA'sı kendisi dışında kimsenin umurunda olmayacak. Belki 50-100 yıl sonra beyni de analiz etmek mümkün olacaktır. Ama bunu da kişi kendi isteyecek. Harari, bankalara yatırılan paranın mülkiyetinden endişelenmiyor ama Buluta kaydedilen verilerin mülkiyetinden endişeleniyor. Elbette internette her hizmet çok güvenli olmayabilir. Facebook'a yüklenen verilerin mülkiyetinin belirsizliğinden esinlenmiş belki de. Ama Facebook eğlence için kullanılmaktadır. Kimsenin gerçekten önemsediği verisini Facebook'a kaydetmek için bir sebebi yok. Facebook en baştan zaten eğlence ve basit temas için kurulmuş bir siteydi. :-) Bulutta ücret karşılığı depolanan verilerin içeriği, sağlayıcının umurunda olmayacaktır. Sadece verinin güvenliğini umursayacaktır. DuckDuckGo, kişisel verilerimizle uğraşmayan hizmetlerin olabileceğine bir örnektir. Ücretsiz hizmetlerin hepsi bile Google tipi ekonomik modeli kullanmıyor; Bulut Hizmetlerinin böyle bir ekonomik modeli kullanması neden kaçınılmaz olsun! Yine de bir sağlık kuruluşu DNA veya beynimizi Buluta yüklerken şifreleyebilir. Böylece Bulut Hizmet Sağlayıcı, istese bile beyni veya DNA'yı sadece dosya olarak görebilir. Büyük Veri tek bir şirketin elinde depolanamaz. Dağınık bir şekilde depolanacaktır, şuanda olduğu gibi. Dolayısıyla bir elitin tüm veriyi ele geçirmesi imkansızdır. :-) Ama, zaten özgür olmayan ülkeler, böyle bir teknolojiyi ele geçirdiklerinde, kendi vatandaşlarını kontrol altında tutmak için kullanabilirler diğer teknolojileri de kullandıkları gibi. Aslında Harari'nin güvenmemesinin rağmen; işletmeler bulut hizmetlerini tercih etmelerinin nedeni olarak şunları belirtiyor: Verilerin güvenli ortamda saklanması. Operasyonel kolaylık.

Hikayenin özü değişmiyor. Zamanla aktörleri değişti. Günün teknolojisine göre süslenerek yeniden yorumlandı; “Bilgisayar şirketleri, tüm teknolojiyi ele geçirip Dünyayı yönetecek”. Ama 50 yıldır bu olmadı. :-) Zaten görüldüğü gibi, koskoca şirketlerin umdukları gibi gitmiyor endüstri. Şirketler içgüdüsel olarak söz sahibi olmak isterler. Serbest piyasa genelde dengeler. Ve şimdi, DuckDuckGo'yu deneyenlerin sayısı artıyor, Google yerine. Arama sayısı 14 milyarı geçmiş durumda. Yani Google da tüm arama verilerine sahip olamayacak görünüyor. İlluminati, zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni'ni sağlayacak. Masonlar Dünyayı yönetiyor... Artık daha bilim kurgusal bir komplo teorisinin de çıkmasının zamanıydı. Elitler, Bulut Teknolojisi sayesinde Dünyayı yönetecek. Bazı tarikatları olduklarından daha güçlü sananlar gibi, şirketleri olduklarından daha etkili sanıyor bazı insanlar. Korkuya kapılıyorlar.

Yuval Noah Harari'nin Davos 2018 Zirvesindeki Konuşması


“antik çağda arazi en önemli varlıktı
eğer çok fazla toprak çok az sayıda insanın
elinde toplanırsa, insanlık aristokratlar ve halk
tabakası arasında bölünür
son iki yüzyılda modern çağda makineler en
önemli ekonomik varlık olarak arazinin yerini
aldı
ve eğer çok fazla sayıda makine çok az sayıda
insanın elinde toplanırsa;
insanlık sınıflar arasında, kapitalistler ve emekçi
sınıfı arasında bölünür
artık veriler, en önemli ekonomik varlık olarak
makinelerin yerini alıyor
ve eğer çok fazla veri çok az elde toplanırsa
insanlar sınıflara bölünmeyecek
insanlık türler arasında, farklı türler arasında
bölünecek”

“bugün bilgisayarların, e-postala hesaplarının,
banka hesaplarının
ve cep telefonlarının heklenmesiyle bilgili çokça
konuşuluyor
Fakat biz aslında insanları ‘hekleme’ yeteneğini
kazanıyoruz
şimdi insanoğlunu ‘heklemek’ için neye
ihtiyacınız var
iki şey gerekli
çok fazla bilişim gücüne ihtiyacınız var
ve bol miktarda veriye ihtiyacınız var, özellikle
biyometrik verilere
ne satın aldığım ya da nereye gittiğime dair
veriler değil
bedenimde ve beynimin içinde neler olduğuna
dair veriler”

“DNA’mız, beynimiz, vücudumuz, ve hayatımız
hakkındaki veriler de öyle
“bu bana mı ait, bazı şirketlere mi, hükümete mi
ait,
ya da, belki de insan topluluğuna”
şu anda büyük şirketler, verilerin çoğunu elinde
tutuyor
insanlar bu konuda gittikçe endişeleniyor
ancak verileri ulusallaştırmak üzere hükümetleri
koşullandırmak,
sadece dijital diktatörlüğe yol açmak için büyük
şirketlerin gücünü kontrol altına alabilir
ve gerçekten politikacıların, en azından bir çok
politikacının
müzisyenler misali, çaldıkları enstrümanlar;
insanlar, duygular ve biyolojik sistemdir
bir politikacı bir konuşma yapar ve ülkenin dört
bir yanında korku dalgası yayılır
bir politikacı tweet atar ve bir öfke ve nefret
patlaması meydana gelir
şu an, bu müzisyenlere en gelişmiş en sofistike
enstrümanları vermek zorunda olduğumuzu
düşünmüyorum
ve evrendeki hayatın geleceği ile ilgili görev
üstlenmeye hazır olduklarını kesinlikle
düşünmüyorum
Özellikle, birçok siyasetçi ve hükümet geleceğe
ilişkin anlamlı vizyonlar üretmekten aciz
görünmektedir
bunun yerine, geçmişe dönmekle ilgili nostaljik
fanteziler üzerine halka sattıkları şey
ve tarihçi olarak geçmiş hakkında iki şey
söyleyebilirim
her şeyden önce geçmiş eğlenceli değildi,
gerçekten oraya geri dönmek istemezsiniz
ve ikincisi, geçmiş geri gelmiyor
bu yüzden nostaljik fanteziler gerçekten bir
çözüm değildir
peki veri üzerinde kim olmalıdır
açıkçası bilmiyorum”

“bilim evrimin yerini doğal ayıklanma ile,
akıllı tasarım ile değiştiriyor
bulutların üstündeki Tanrı‘nın akıllı tasarımı
değil
bizim akıllı tasarımımız ve bulutlarımızın akıllı
tasarımı
IBM bulut Microsoft bulut bunlar evrimin yeni
itici güçleri”

“ancak sanırım olağan şüphelilerle birlikte
Google ve Facebook gibi büyük şirketlerin
bazıları
neyin tehlikede olduğunu anlıyorlar.
Ayrıca, bazı hükümetlerin,
özellikle Çin hükümetinin, neyin tehlikede
olduğunu anladıklarını düşünüyorum
Bence kesinlikle insanların çoğunun hiçbir fikri
yok”

“Amazon, Alibaba ve gizli polisten
saklanamazsınız
siz internette gezinirken, video izlerken ya da
sosyal medya özet akışlarınızı kontrol ederken;
bu algoritmalar göz hareketlerinizi, kan
basıncınızı ve beyin aktivitelerinizi
izleyebilecekler”

“doğal ayıklanma ile şekillenen dört milyar yıllık
organik yaşamdan sonra
akıllı tasarımın şekillendirdiği inorganik yaşam
dönemine giriyoruz
Verilerin mülkiyetinin bu kadar önemli
olmasının nedeni budur
eğer onu düzenleyemezsek, küçük bir elit,
sadece insan toplumlarının geleceğini değil,
gelecekteki yaşam biçimlerini de kontrol altına
alabilir”

“en iyi kendi ülkemi biliyorum,
İsrail Batı Şeria’da topyekûn bir gözetim rejimi
inşa ediyor
tarihte hemen hemen hiçbir yerde görmediğimiz
bir şekilde
ve her bireyi her yerde takip etmeye çalışmadan
önce
ve yine de biz hala
biyometrik sensörün kritik havzasını geçmedik”

“Bu yüzden uç bir örnek vermek için belki de
Kuzey Kore’de yaşadığınızı varsayalım
ve bedeninizin içinde olan biteni sürekli olarak
izleyen bu bilezik takmak zorundasınız
bir odaya giriyorsunuz ve duvarda Sevgili
Liderin resmini görüyorsunuz
ve bilezik, bu resmi gördüğünüz anda
beyninizde, kan basıncınızda neler olduğunu
bilir
dolayısıyla bu, tam olarak ‘dijital diktatörlük‘ten
kastedilen şey.”

Yuval Noah Harari'nin Davos 2018 Zirvesindeki Konuşmasının Düşündürdükleri makalesini de okumanız önerilir.

27 Mayıs 2014 Salı

Buluttan Yağmur Gibi Yağacak

İnternet tabanlı cihazlar yavaş yavaş hayatımıza giriyor. Cihazlar internet üzerinden birbiriyle bağlantıda olacak. Buzdolapları bağlanacak. Fırınlar bağlanacak. Cihazlar, üretici şirketlerine bağlanacak. Hatta kendi üretim aygıtlarına bile bağlanacak. Üreticiler cihazları optimize edebilecek. İstatistikleri tutacak. İşte bu 4. Endüstri Devrim olarak anılıyor. 4. Endüstri Devrimi makalesinde şöyle tanımlanıyor:

Bu kapsamda 4. Endüstri Devrimi
kavramı ilk olarak 2011öe Hannover Fuarı'nda (Almanya) kullanıldı.
Uzmanların burada kendilerine sordukları soru esasında
çok basitti: "Hemen hemen tüm bilgisayarların birbirine bağlı olduğu
günümüzde, üretim sırasında ve sonrasında özellikle fabrikalar
gibi büyük üretim tesislerindeki makineler ile diğer üretim
araç ve gereçlerinin hem birbirleriyle hem de ürettikleri ürünler
ile bağlantıda olması neden mümkün olmasın?"

Mesaj Atabilen Buzdolapları

Kişi markette alışveriş yapmaktadır. Evdeki buzdolabına, kısa mesajla, kaç tane yumurta kaldığını soracak. Buzdolabı kısa mesajla 2 tane kaldığını bildirecek. Elbette buzdolabında bazı algılayıcıların olacağı kesin. Belki bir iç kamerası da olacaktır. Gelen mesajı anlayacak. İçindeki yemeklere göre tutarlı bir mesaj oluşturacak. Mesajı sahibine gönderecek. Neredeyse düşünüyormuş gibi! Gelişmiş bir yazılıma ihtiyacı olacaktır. Bunu çalıştıracak hızlı bir işlemciye sahip olacak. Bu akıllı özellikler yüzünden buzdolabının maliyeti çok artacaktır. Acaba 4. endüstri devrime aslında uzak mıyız. Tüm cihazların internete bağlanması henüz gerçekçi değil midir? Örnekteki buzdolabı pahalı olacağından yaygınlaşamayacaktır da...

Sabit Diski Bile Olmayan Bilgisayarlar

Yirmi yıl öncesine kadar terminal bilgisayar diye bir şey satılırdı. Monitörü vardı. Elbette klavyesi, işlemcisi de vardı. Ama oldukça basitti. İşlemci kapasitesi düşüktü. Kendi işletim sistemi yoktu. Hatta kendi sabit diski bile yoktu. Böylece diğer PC'lerden çok ucuz olabiliyordu. Ee, ne işe yarardı sabit diski bile olmayan bilgisayar diyebilirsiniz. Sıra dışı bir özelliği vardı. O zamanlar için PC'lerde pek görülmeyen bir tür yerel ağ bağlantı girişine sahipti. İşte bu sayede ana bilgisayara bağlanırdı. Ana bilgisayar kendi dönemine göre gayet hızlı bir işlemciye, büyük bir sabit diske sahip bir sunucuydu. Gelişmiş bir işletim sistemini de unutmayalım. Terminal bilgisayarları uyumlu şekilde çalıştırırdı.
Bir Terminal (Resim Vikipedi'den alınmıştır)
Görevli, terminal bilgisayardan girişleri yapardı. Girişler asıl, ana bilgisayarda işlenirdi. Veriler ana bilgisayarda depolanırdı. Sonuçlar, terminal bilgisayara gönderilirdi. Böylece terminal bilgisayarlar oldukça ucuz olmasına rağmen işletmelerin epey işlerine yarayabiliyordu. Tabii güçlü bir ana bilgisayara sahipseler... Aslında bu yolla bilgisayar laboratuvarı edinen üniversitelerimiz bulunmaktadır. Laboratuvarlarında düşük kapasiteli bilgisayarları var. Hatta eskiler. Bu bilgisayarlar üniversitenin sunucu bilgisayarına bağlanıp gayet işlevsel kullanılıyorlar. Böylece laboratuvarları epey ucuza kurulmuş oluyor.

Her Şey Çiftliklere Emanet

Evet, iş bilgisayarı şirketleri, işletmelere kocaman sunucu bilgisayarlar satarlardı. Artık bundan fazlasını yapıyorlar. Hizmet satıyorlar. Sunucu ağları kuruyorlar. Yüzlerce sunucudan oluşan sunucu çiftlikleri kuruluyor. İşletmeler isterlerse bu sunucular üzerinden kendi sanal ana bilgisayarını kuruyorlar. Böylece satın alabilecekleri tek veya birkaç sunucu bilgisayarla sınırlanmış olmuyorlar. Koskocaman sanal bir ana bilgisayarları oluyor. İnanılmaz işlemci kapasitesine sahip. Yükle yükle bitmeyecek bir sabit diske sahip oluyorlar. Eskiden e-posta kapasiteleri 3-5 MB'tı. İşte bu sayede artık, ucu açık GB'lik kapasitelere sahip olabiliyoruz. İşletme sunucu bakımıyla uğraşmak zorunda kalmıyor. Altyapıyla ilgilenmiyor. Tüm bunları hizmet aldıkları IBM gibi şirketler, onları rahatsız etmeden yapıyor. Örneğin kaliteyi arttırmak için kendi özel hatlarını kuruyorlar. Telekomünikasyon şirketinden özel hatlar kiralıyorlar. Başka coğrafyalarda yer alan sunucu çiftlikleri arasındaki bağlantılar bu hatlar üzerinden sağlanıyor. Hatlarda başka veri kalabalıkları olmadığından sunucu iletişimi daha yoğun oluyor. Ve sanal sunucunun hızı artıyor. Böylece işletmenin elindeki bilgisayarlar terminaller gibi görev yapmaya başlıyor, ama bu sefer sabit diskleri de var. İşletme açısından Bulut Bilişimin bir tarifini yapmış oldum. Elbette benzer şeyler son kullanıcılar için de geçerli. Sosyal ağlarda yaptığımız
Bir sunucu çiftliği (Resim Klick.com'dan alınmıştır)
hareketler, ya o şirketin kendi sunucularında ya da o şirketin Bulut hizmeti aldığı iş bilgisayarı şirketinde tutuluyor. Bu yüzden artık kişisel bilgisayara da terminal denebiliyor. Genelde internete bağlanmak için kullanılıyorlar. Ve asıl işi internetteki sunucu bilgisayarlar yapıyor. Örneğin kullanıcının Facebook'taki verileri sanal sunucuda tutuluyor. Ya da Google Drive uygulamasıyla belgelerini sunucu üzerinde hazırlayabiliyor. Belgeler sunucuya kaydediliyor. Kendisi hissetmeden farklı sunuculara yedekleniyor. Böylece bir sunucu çiftliğinde kaza bile olsa, diğer çiftliklerdeki yedekler sayesinde, kullanıcı verilerini kaybetmiyor. Bilgisayarına yeni ofis programı kurmasına gerek kalmıyor. Sunucu üzerindeki ofis yazılımı sürekli geliştirildiğinden, kullanıcı aslında hep en güncel ofis yazılımını edinmiş oluyor. İlerde daha fazla uygulamaya sunucu üzerinden ulaşılacak. 2016’da dünyadaki uygulamaların %25’ine bulut bilişim ile erişileceği öngörülüyor. Artık kişisel bilgisayara yeni yazılımlar kurmanın anlamı kalmayacak. Bilgisayar dolmayacak. İşletim sistemi daha az yazılımla uğraşacağından her zaman stabil kalabilecek. Kişisel bilgisayarlar gerçekten de eskinin basit terminallerini andırmaya başlıyor. Kullanıcı isterse telefonundan, isterse tabletinden Buluttaki verilere ulaşıyor. Bulut her yerdedir. İstenen yerden veriler cihazlara yağdırılabiliyor.

Şimdi buzdolabı örneğimize dönelim. Buzdolabı aslında, gelen mesajı yorumlamayacak. Anlamaya çalışmayacak. Sadece üreticisinin sanal ana bilgisayarına gönderecek. Bu sanal ana bilgisayarın kapasitesinin çok yüksek olduğunu yazmıştım. Gelişmiş yazılımıyla mesajı çözecek. Buzdolabının algılayıcılarından gelen verileri de işleyecek. Kaç adet olduğunu belirleyecek. Ve sonunda yanıtı, buzdolabı sahibine gönderecek. Yani buzdolabının bilgisayar kısmı sadece terminalden ibaret olacak. Asıl işi yine üretici şirketin Buluttaki ana bilgisayarı yapmış olacak. Bu da cihazları internete bağlamak için gerekenlerin korkulduğu kadar maliyetli olmayacağı anlamına geliyor!

İnternetten Takip Edilebilen Damacanalar

Damacanalara çip takılmaya başlanıyor. Tüketici, akıllı telefonuna, damacananın kare kodunu okutacak. Damacananın yaşam bilgilerine ulaşabilecek. Damacanaya kaç kez dolum yapıldığı izlenecek. Dolum tesisinde banttan geçişi, yıkama ünitelerindeki geçişi, yıkanmalarındaki geçiş süreleri uydudan takip edilecek. Bu nasıl mümkün olacak! Damacanada bir kare kod ve RFID çipi olacak. Bu yaşam bilgileri damacanada kayıtlı olmayacak. Üreticinin sunucularına ve sağlık bakanlığının sunucularına gönderilecek. Telefonla kare kod çözümlendiğinde bu sunuculara yönlendirilecek. Bilgileri oradan indirecek. Yani yine asıl yük Buluttaki sunucularda olacak. Çip, terminalden ibaret olacak. Nispeten ucuz bir şey olan damacanın internete bağlanması, bu sayede mantıklı maliyet seviyesinde kalabilir. Damacana bile bir düzeyde internete bağlanabiliyorsa, her elektronik aygıtın bağlanması bilim kurgu olmayacaktır. Bu projenin ilk kez Türkiye'de denenmesi ilginçtir. Böyle bir sistemin Türkiye'de tamamen hatasız uygulanabilmesi ne kadar uzun zaman alır, kestirmek güç. Ama teoride, en ucuz şeylerin bile internete bağlanabileceğine bir örnektir.

Aslında Türkiye'de de dijital platformlar hizmetlerini Buluttan vermeye başladı. Uydu alıcısı, internetten platformun sunucularına bağlanıyor. Orada kayıtlı olan onlarca programa ulaşıyor. Kullanıcı istediği programı seçip istediği zamanda izleyebiliyor. Gerçekten de cihazlar internete bağlanıp hizmet kalitesini arttırıyor. Ulaşılabilir maliyette... Şimdi dijital platformlar, zaten ellerinin altında hazır sunucu altyapısı olduğundan kolayca internet hizmeti de vermeye başladılar.

Sürücüsüz Arabalar

Yolculukları sırasında insanlar, yeni gidecekleri bir yolun ayrıntılarını arkadaşlarına sorarlar. İnternetten göz atarlar. Karşılaşabileceklerine hazırlıklı olurlar. Önümüzdeki birkaç sene içinde yollarda tek tük sürücüsüz arabaları görmeye başlayacağız. Şöyle bir senaryo düşünelim: Sürücüsüz araba bir yola girmek üzeredir. Bu yolun nereleri bozulmuş? Yağış olmuş mu? Nereleri kayıyor? Yolda biraz önce bir kaza olmuş mu? Neresinde olmuş? Sürücüsüz araba geçmek üzere olduğu yolun ayrıntılarını Buluttan indirecek. Elbette bu ayrıntılar, yoldan daha önce geçen başka bir sürücüsüz arabadan Buluta yüklenmiş olacak. Tabii yetkililer de katkı yapabilir. Araba, yolla ilgili en güncel bilgileri edinmiş olacaktır. Belki bu sayede sürücüsüz arabaların çok çok akıllı olmasına da gerek kalmayacak. Maliyeti biraz daha düşebilecek.

Üretim Araçlarının Otomatik Organize Olması Sağlanabilecek mi?

4. Endüstri Devrimi makalesi şöyle sonlanıyor:

İlk aşamada, konunun donanım ve yazılım bölümünün
hayata geçirilmesinde bir problem olmadığı
görülüyor. Özellikle cihaz başına düşecek işlenecek
veri miktarı ve bu verilerin saklanacağı sistemlerin
esas olarak bulut bilişim sistemleri olacağı göz
önünde bulundurulduğunda, söz konusu mikro ve
nano sistemlerin ihtiyacı olan mikroişlemci gücünün,
elektrik enerjisi ve bellek gibi kaynakların zaten
düşük düzeylerde olacağını tahmin etmek güç
değil, İkinci olarak, internet protokolünün altıncı
sürümü IPv6 ile birlikte milyarlarca ve milyarlarca
cihazın internete bağlanmasının yolu açıldığından
burada da teknik bir sıkıntının yaşanmasının söz
konusu olmayacağı artık ortada.

Fakat bugüne kadar yaşanan deneyimler, üretim
süreçlerinde yer alacak ilgili tüm makinelerin
ve bunların sunduğu hizmetlerin standart hale getirilmesinin
ve kusursuzca programlanmasının hiç
de kolay bir hedef olmadığına işaret ediyor. Bu da
4. Endüstri Devrimi'nin sanıldığı kadar çabuk gelmeyeceğini,
günümüzde üretim sağlayan tüm makinelerin
yerlerine yeni nesil üretimi mümkün kılacak
makinelerin geçmesinin ve bunların koordine
ve optimize edilmesinin çok uzun zaman alacağını
gösteriyor. Bu kapsamda dünyanın önde gelen
bazı elektronik devlerinin 4. Endüstri Devrimi'nin
2020'li yıllarda geleceğini iddia etmesi sadece onların
temennisi gibi görünüyor.

Az önce her cihazın internete bağlanmasından uzun uzun söz etmemden, bu alıntının ilk paragrafında anlatılanlarla zaten hemfikir olduğum fark edilebilir. Alıntının ikinci paragrafındaki konu hakkında kesin yargılara varmak biraz daha zor. Belki kısaca şunlar söylenebilir: Ham maddeler kesiliyor. Deliniyor. Günümüzde cihazların parçaları, kalıba dökülerek oluşturuluyor. Zımparalanıyor. Bir sürü adımdan geçiyor. Bir sürü üretim aracı işe karışıyor. Bu kadar üretim aracının yarattıkları ürüne bağlanıp geri bildirim alması, kendilerini yeniden organize etmesi, ürünü iyileştirmesi şimdilik gerçekçi olmayabilir. Ama yavaş yavaş üretim aracı olarak 3 boyutlu yazıcılar kullanılmaya başlıyor. Ham maddeyi püskürterek dilim dilim cihazı oluşturuyor. Cihaz baştan sona aynı yazıcıda oluşturuluyor. Tek adımda! Delme yok, kesme yok. En önemlisi kalıp oluşturmaya gerek yok. Cihazın modeli, 3 boyutlu yazıcıda yazılımsal olarak kayıtlıdır. Ve bu model, yeniden programlamayla değiştirilebilir. Sadece yazılım yeniden organize edilerek basılacak ürün yeniden şekillendirilebilir. Farklı üretim araçlarının yeniden organize olmasına gerek yok. Üretim araçlarında fiziksel değişiklikler yapmak yerine yazılım değişiklikleri yapmak daha kolaydır. Bunu otomatik yapma imkanı sağlanabilir. Yani ürettiği cihazlardan geri bildirim alarak üretim şeklini değiştirebilir. İlerde 3 boyutlu yazıcılar pek çok ham maddeyle basım yapabilir. Yenilerde elektronik devre basabilen 3 boyutlu metal yazıcıların geliştirildiğini ekleyelim. Bu da elektronik aygıtların bile bu yazıcılardan çıkarmanın uzak olmadığı anlamına gelir. Ufukta belirginleşmeye başlamış olan şey yine de Dördüncü Endüstri Devrimi olabilir.


Kaynak:
4. Endüstri Devrimi – Tübitak Bilim ve Teknik Mayıs 2014