“Çelişik niyet” adı verilen logoterapi tekniği, korkunun,
korkulan şeyi yarattığı ve aşırı niyetin, arzulanan şeyi
olanaksızlaştırdığı gerçeğine dayanmaktadır. Çelişik niyet
kavramını Almanca’da, 1939 yılında tanımlamıştım. Bu
yaklaşımda fobisi olan hastaya, bir an için de olsa, kesin olarak
korktuğu şeye niyetlenmesi söylenir.
Bir örnek
vermeme izin verin. Genç bir doktor, terleme korkusu nedeniyle bana
geldi. Ne zaman bir terleme nöbeti beklese, bu beklentisel kaygı,
aşırı ölçüde terlemesine yetiyordu. Bu kısır döngüyü
kırması için, insanlara ne kadar terleyebildiğini amaçlı olarak
göstermeye karar vermesini öğütledim. Bir hafta sonra döndüğünde,
ne zaman beklentisel kaygısını harekete geçiren birisine
rastlasa, kendi kendine “Daha önce sadece bir litre terledim, ama
bu kez on litre ter dökeceğim!” dediğini anlattı. Bunun sonucu,
dört yıl boyunca bu fobiden şikâyetçi olan doktorun, tek bir
görüşmeden sonra, bir haftada, kendini bundan tamamen
kurtarmasıydı.
Okur, bu işlemin, korkusunun yerine
çelişik bir arzu konulduğu ölçüde, hastanın tutumunu tersine
çevirmekten oluştuğunu fark edecektir. Bu uygulamayla kaygı
yelkenlerini şişiren rüzgâr kesilmiş olur.
Ne var ki
böyle bir işlem, mizah duygusunda yapısal olan, insana özgü
kendinden uzaklaşabilme yetisinden yararlanılmasını gerektirir.
Çelişik niyet denilen logoterapi tekniği kullanıldığı zaman
insanın kendisinden uzaklaşma yetisi gerçekleştirilir. Aynı
zamanda hastanın, kendini kendi nevrozundan uzağa koyması
sağlanır. Bununla aynı çizgide bir görüş, Gordon W.
Allport’un The Individual and His Religion (Birey ve Dini) adlı
kitabında bulunabilir: “Kendine gülmeyi öğrenen nevrotik birey,
kendini idare etme, belki de iyileşme yoluna girmiş olabilir.”
Çelişik niyet, Allport’un görüşünü deneysel olarak
doğrulamakta ve klinikte uygulamaktadır.
Ek birkaç
durum raporu, bu yöntemin daha da açıklık kazanmasını
sağlayabilir. Aşağıda bahsedilecek hasta, çeşitli kliniklerde
birçok doktor tarafından tedaviye sokulan, ancak hiçbirisinde
başarılı sonuç alınamayan bir muhasebeciydi. Benim görev
yaptığım hastaneye kabul edildiğinde tam bir umutsuzluk içindeydi
ve intihara çok yakın olduğunu itiraf etmişti. Birkaç yıldır,
son zamanlarda işini kaybetme tehlikesine yol açacak kadar
ağırlaşan bir yazar krampından şikâyetçiydi. Bu nedenle durumu
ancak derhal yapılacak kısa süreli bir terapi düzeltebilirdi. Dr.
Eva Kozdera hastaya, genelde yaptığının tam tersini yapmasını,
yani olabildiğince net ve okunaklı yazmaya çalışmak yerine kötü
yazmaya çalışmasını öğütledi. Burada hastaya, kendi kendine,
“Şimdi insanlara ne kadar ‘iyi’ bir kötü yazıcı olduğumu
göstereceğim!” demesi önerilir. Ve kasıtlı olarak kargacık
burgacık yazmaya çalıştığı an bunu yapamaz. “Kötü yazmaya
çalıştım, ama kesinlikle başaramadım,” der ertesi gün. Hasta
bu yolla kırk sekiz saat içinde yazar krampından kurtulmuş ve
tedaviden sonraki gözlem döneminde geri tepme olmamıştır. Artık
tekrar mutludur ve çalışabilmektedir.
Alıntı: İnsanın Anlam Arayışı - Viktor E. Frankl
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder