30 Mart 2025 Pazar

Apple Ürünü Kullanmak Özgürlük müdür - Teknoloji

“Her zaman, yaptığımız her üründeki temel teknolojiye sahip olmak ve onu kontrol etmek istemişimdir.”
Steve Jobs

1984’te Steve’in bebeği, –yani ilk Macintosh bilgisayarı– içinde bir soğutma fanı olmadan gönderilmeye başlandı. Fan sesi Jobs’ı deli ediyordu ve bu yüzden mühendislerin ateşli bir şekilde karşı çıkmalarına (ve hatta sonraki modellere onun bilgisi dışında, gizlice fan takmış olmalarına) karşın Mac’te fan olmaması konusunda ısrar etmişti. Müşteriler makinelerinin aşırı ısınmasını önlemek için “Mac bacası” –makinenin tepesine yerleştirilip ısı döngüsü sayesinde makinenin ısısını dışarı vermek üzere tasarlanmış karton soba boruları– satın alıyordu. Baca çok komik görünüyordu –deli şapkası gibiydi– ama makinelerin eriyip gitmesini önlüyordu.
...
Jobs tam bir mükemmeliyetçidir ve bu özelliği onun ve kurduğu şirketlerin aynı olağandışı çalışma yöntemini izlemesine yol açmıştır. Bu yöntem, donanım, yazılım ve aldıkları hizmetler üzerinde sıkı bir kontrolü elinde tutma şeklindeydi. Jobs en başından başlayarak her zaman makinelerini sıkıca kapatmıştır. Müşterilerin karışıp değişiklik yapmasını önlemek için Jobs’ın sistemleri, ilk çıkan Mac’ten en son çıkan iPod’a kadar hep mühürlü bir şekilde kapalı kalmıştır. Jobs’ın yazılımına bile uyarlama yapmak zordur.
Bu yaklaşım, teknolojilerini kişiselleştirmek isteyen mühendis ve hacker’ların egemen olduğu bir endüstride çok olağandışı bir durumdur. Aslında bu, fiyatların aşağı çekildiği tüketiciye yönelik donanım pazarındaki Microsoft’un egemen olduğu bir çağda büyük bir kesim tarafından felç edici bir eğilim olarak kabul edilmiştir.
Ama şimdi müşteriler dijital müzik, fotoğrafçılık ve video için kaliteli ve kullanımı kolay aletler istiyor. Jobs’ın widget’lar üzerinde kontrolü ele alma yönündeki ısrarı teknoloji endüstrisindeki yeni mantra haline gelmiştir. Microsoft’un ticari ürün yaklaşımının öncülüğünü yapmış olan patronu Bill Gates bile taktik değiştirip Jobs’ın hamle çizgisine öykünmektedir. Gates yazılım kadar donanım da üretiyor –Microsoft’un Zune ve Xbox adlı ürünleri Microsoft’un kendi “dijital merkez” anlayışının tam merkezindedir. Bütün parçaları kontrol etmek son otuz yıldır yanlış model olabilir ama önümüzdeki otuz yıl –dijital eğlence çağı– için doğru model budur.
...
Jobs sıradışı bir kontrol delisidir. Apple’ın yazılım, donanım ve tasarım işlerini kontrolü altında tutar. Apple’ın pazarlama ve online hizmetleri onun kontrolündedir. Çalışanların yediği yemekten ailelerine, yaptıkları iş konusunda verebilecekleri bilgilere kadar organizasyonun işleyişinin bütün yönlerini kontrol eder.
...
Kökenleri ne olursa olsun Jobs’ın kontrol delisi eğilimleri efsane malzemesidir. Apple’ın kurulduğu ilk günlerde Jobs, ateşli bir şekilde açık, erişilebilir makineler yapmayı savunan arkadaşı ve kurucu ortağı Steve Wozniak ile kavga etti. Hackerların hackerı Wozniak bilgisayarların kolayca açılıp uyarlama yapılabilir olmasını istiyordu. Jobs ise tam tersini: kapalı ve değiştirilmesi olanaksız makineler. Jobs’ın çoğunlukla Wozniak’ın yardımı olmadan üretimini yönettiği ilk Mac’ler sadece uzun özel tornavidalarla açılabilen özel vidalarla sıkı sıkıya kapalı olarak çıkarıldı.
Jobs, son olarak, yazılım geliştiricilerini neredeyse hemen başlangıçta iPhone’dan dışladı.
Jobs’ın iPhone’u sunuşunu izleyen haftalarda iPhone’un kapalı bir platform olacağı yönünde büyük bir yaygara koparan blogcu ve uzmanlardan büyük bir protesto sağanağı geldi. iPhone Apple’dan başka bir yazılımı çalıştırmayacaktı. iPod son zamanların en gözde tüketici elektroniği platformlarından biri olarak konumlanmıştı ama yazılım endüstrisi için tam bir yasak meyveydi. Telefonun web tarayıcısında çalışan web uygulamaları dışında üçüncü taraf uygulamaları yasaktı. Pek çok eleştirmene göre geliştiricileri bu şekilde dışlamak Jobs’ın kontrol etme eğilimlerinin tipik bir özelliğiydi. Jobs, dışarıdaki programcıların aletinin mükemmel Zen’ine zarar vermesini istemiyordu.
ZDNet’in başyazarı Dan Farber şöyle diyor: “Jobs yarattıklarının değersiz programcılar tarafından talihsizce mutasyona uğratıldığını görmek istemeyen güçlü iradeli, elitist bir sanatçıdır. Böyle bir durum, sokaktaki bir insanın bir Picasso tablosuna birkaç fırça vurması ya da bir Bob Dylan şarkısının sözlerini değiştirmesi gibi bir şeydir.”
...
iPod ve iTunes ekosistemini ortaklara kapalı tutma stratejisi, uzmanlar tarafından Jobs’ın bütün kontrolü elinde tutma arzusunun başka bir örneği olarak da değerlendirilmektedir. Eleştirmenler Jobs’ın, rakiplerine iTunes online müzik mağazasından satın alınan şarkıların diğer üreticiler tarafından üretilen MP3-çalarlarda da çalınabilmesine izin verecek şekilde bir lisans vermesi gerektiğini ileri sürmektedir. Şu anda iTunes online müzik mağazasından satın alınan şarkılar, şarkı dosyalarına ekli Digital Rights Management olarak bilinen kopya koruma kodu nedeniyle sadece iPod’larda çalınabilmektedir.
Başkaları Jobs’ın tam tersini yapması gerektiğini savunuyor; iPod’u Microsoft’un rakip Windows Media Player formatına açmasını. Windows bilgisayarlarında müzik dosyaları için varsayılan dosya formatı WMA’dır. Windows bilgisayarlarında açılan ya da Napster ve Virgin Digital gibi bir online mağazadan alınan CD’ler genellikle WMA dosyası olarak kodlanır. (iPod ve iTunes şu anda WMA dosyalarını alıp onları iPod’un seçili formatına –AAC– dönüştürebilmektedir.)
Tahmin edilebileceği üzere, bazı eleştirmenler Jobs’ın bütün kontrolü elinde tutma yönündeki kökleşmiş gereksinimi nedeniyle iPod ya da iTunes’u Microsoft’un formatlarına ya da diğer dış ortaklara açmayı reddettiğini ileri sürüyordu. Rekabet halindeki Rhapsody müzik hizmetini işleten RealNetworks şirketinin kurucu CEO’su Rob Glacer New York Times gazetesine Jobs’ın “ideoloji” adına ticari mantığı kurban ettiğini söylemişti. 2003’te konuşan Glacer şöyle diyordu: “Artık Apple’ın neden şu andan itibaren beş yıl ortam yürütücüsü pazarının yüzde 3 ila 5’ini elinde tutacağı kesinlikle açıktır... Dünya tarihinde melezleştirme daha iyi sonuçlar vermiştir.”
Glacer ve diğer karşı çıkanlar eski zamanların Windows-Mac savaşıyla açık bir benzerlik görebiliyordu: Apple’ın Mac’in kullanım lisansını kimseye vermek istememesi şirketin bilgisayar pazarında ilk başlardaki ezici liderliğini yitirmesiyle sonuçlanmıştı. Microsoft, kendi işletim sisteminin kullanım lisansını her isteyene vererek hızla baskın bir konuma yükselirken Apple oyuncaklarını kendine saklamıştı. Sonuçta Mac Windows’tan çok daha ileri olmasına karşın pazarın çok ince bir dilimine mahkum oldu.
Bazı eleştirmenler aynı şeyin iPod ve iTunes konusunda da olacağını, Jobs’ın bu oyunu diğerleriyle birlikte oynamak istememesinin Apple’ın PC alanında uğradığı bozguna dijital müzikte de uğraması ile sonuçlanacağını ileri sürmüştür. Gözlemciler en sonunda Microsoft’un PlaysForSure sertifikası gibi her gelene lisans veren açık bir sistemin düzinelerce online müzik mağazası ve MP3-çalar üreticisi tarafından kabul edilip Apple’ın tek başına yapma yaklaşımına baskın geleceğini savunmuştur. Eleştirmenler Apple’ın açık bir pazardan doğal bir biçimde yükselen sert bir rekabetle karşılaşacağını söylüyorlardı. Fiyat ve ürün özellikleri konusunda birbirini geçmek isteyen rakip üreticiler bir yandan aletlerini geliştirirken diğer yandan da fiyatları sürekli aşağı çekeceklerdi.
Apple ise sadece kendi mağazalarında satılan şarkıları çalabilen pahalı ortam yürütücülerinin bulunduğu ütopik dünyasına sıkışıp kalacaktı. Eleştirmenlere göre bu bir Steve Jobs klasiğiydi: iPod’u kendine saklama arzusu aletin sonunu getirecekti. Microsoft ise ortaklarından oluşacak lejyonlarla Mac’e yaptığının aynısını iPod’a da yapacaktı.
...
Yazılım geliştiriciler de Apple’ı smartphone pazarında Microsoft, Google, Nokia ve Symbian gibi rakiplerin önüne geçme fırsatını tepmekle suçlayarak bir şok ve öfke içinde tepki gösteriyordu. Apple bu öfkeyi dindirmek için 2008 Şubat’ında bir yazılım geliştirme kiti ile iPhone’u üçüncü tarafların yazılımlarına açma planını duyurdu.

Alıntılar: Nasıl Steve Jobs Olunur (Inside Steve's Brain)


iPhone ilk piyasaya çıktığında şöyle bir durum vardı: Sadece Apple’in sunduğu uygulamalar kullanılmak zorunda kalınırdı. Örneğin video seyretmek için sadece Apple’in kendi Medya Oynatıcısı kullanılabilirdi. Apple başka seçeneğe izin vermezdi. Yani kullanıcının imkanları sınırlı kalırdı. Her şey Apple’in kontrolünde olurdu. Ama bir yıl sonra olanakları arttırdı. App Store üzerinden farklı uygulamaların yüklenmesine izin veriyor. Ama Apple’in onaylamadığı hiçbir uygulama yüklenemez. App Store dışında bir uygulama yüklenmesine izin vermiyor. Bu durumda, kullanıcı ne kadar özgür olabilir. Sadece Avrupa Birliği'nde Dijital Pazarlar Yasası (DMA) zorunluluğuyla, kullanıcıya App Store dışında uygulama yükleme hakkını verdi. Ama kullanıcıya bu hakkı huzurlu şekilde vermiş gibi görünmüyor. Peki Android Telefonlarda durum nedir. Telefona Google Play Store dışında uygulama yüklenebiliyor. Amazon Appstore gibi farklı mağazalardan seçim yapılabiliyor. Mağazaların dışında başka uygulamalar yüklenebiliyor. Google Pixel markalı Android Telefon vardır. Ama başka şirketler de Android Telefon üretebilmektedir. Böylece Android Telefonlar yaygınlaşabilmiştir. Birbiriyle uyumlu başka markalarda telefonlar var olmuştur böylece. Ama telefon üreticilerinin iPhone’la uyumlu telefon üretmeleri yasaktır. Gerçi tüm bunlara rağmen iPhone’in küresel pazar payı %15’den yüksektir; ABD pazar payı %50’den yüksektir. Bilgisayar üretiminde durum şudur. Windows’u tek bir PC üreticisi değil, her PC üreticisi kullanabilmektedir. Böylece Windows yaygınlaşmıştır. Daha çok kullanıcı tarafından bilinir olmuştur. Andrid Telefonlar gibi farklı PC’ler arasında uyum vardır.

Bunlar da İlginizi Çekebilir:
Apple’in Başarısının Sırrı - Teknoloji

29 Mart 2025 Cumartesi

Hayata Anlam Vermek - Felsefe

Bu sohbet sırasında etrafa Constantinopolis’te iki kubbealtı veziri ile müftünün boğulduğu, pek çok yandaşlarının da kazığa oturtulduğu haberi yayılmıştı. Bu felaket her yerde birkaç saat için büyük bir gürültü kopardı. Pangloss, Candide ve Martin küçük çiftliklerine dönerken, kapısının önündeki portakal ağaçlarının gölgesinde serinleyen iyi kalpli bir ihtiyara rastladılar. Münakaşacı olduğu kadar araştırmacı da olan Pangloss ihtiyara boğulan müftünün adını sordu. “Hiç bilmiyorum,” diye cevap verdi yaşlı adam. “Ben hiçbir müftünün, hiçbir vezirin adını bilmem. Bahsettiğiniz olay hakkında da en ufak bir fikrim yok. Genel kanaatim, kamu işlerine burnunu sokanların kimi zaman sefil bir şekilde can verdikleri ve bu sonucu hak ettikleri yönünde. Ama Constantinopolis’te neler olup bittiğini hiç merak etmem. Ben oraya bahçemde yetiştirdiğim meyveleri gönderip satmakla yetiniyorum.” Bu sözleri söyleyen ihtiyar yabancıları evine davet etti. İki kızı ve iki oğlu onlara ev yapımı çeşit çeşit şerbet, ağaç kavunu şekerlemesi katılmış kaymak, portakallar, iki çeşit limon, turunçlar, ananaslar, Şam fıstıkları, Batavya’nın ve adaların o kötü kahvesiyle karıştırılmamış Moka kahvesi181 ikram etti. Ardından bu iyi kalpli Müslüman’ın iki kızı Candide’in, Pangloss’un ve Martin’in sakallarına güzel kokular sürdüler.

Çok geniş ve muhteşem topraklarınız olsa gerek?” dedi Candide, Türk’e. “Topu topu yirmi arpent,” diye cevap verdi Türk. “Çocuklarımla ekip biçiyorum. İş bizi üç büyük kötülükten uzak tutuyor: can sıkıntısı, ahlaksızlık ve yokluk.”

Çiftliğine dönen Candide, Türk’ün söylediklerini uzun uzun düşündü. Sonra Pangloss’a ve Martin’e şöyle de­di: “O iyi kalpli ihtiyar kendine birlikte akşam yemeği yeme şerefine nail olduğumuz o altı kraldan çok daha imrenilecek bir hayat kurmuş gibi geliyor bana.” “Yücelik çok tehlikeli bir şey,” dedi Pangloss, bütün filozoflar bu noktada hemfikir. Zira en nihayetinde Moav Kralı Eglon, Ehut tarafından öldürülmüş; Avşalom ağaca takılıp üç ok­la deşilmiş; Yarovam’ın oğlu Kral Nadav, Baaşa tarafından, Kral Ela Zimri tarafından, Ahazya Yehu tarafından, Atalya Jehoiada tarafından öldürülmüş; Kral Yehoyakim, Kral Yehoyakin, Kral Sidkiya ise esir düşmüş.182 Kroisos’un, Ast­yages’in, Darius’un, Siracusa’lı Dionysius’un, Pyrrhus’un, Perseus’un, Hannibal’in, Jugurtha’nın, Ariovistus’un, Cea­ser’ın, Pompeius’un, Neron’un, Otho’nun, Vitel­lius’un, Do­mitianus’un, İngiltere Kralı II. Richard’ın, II. Ed­ward’ ın, VI. Henry’nin, III. Richard’ın, Mary Stuart’ın, I. Char­les’ın, Fransa’nın üç Henri’sinin, İmparator IV. Hein­rich’ in nasıl can verdiklerini biliyorsunuz. Yine biliyorsunuz ki...” “Ben de bahçemizi ekip biçmemiz gerektiğini bili­yorum,” dedi Candide. “Haklısınız,” dedi Pangloss. “Zi­ra insan Aden Bahçesi’ne konduğunda, oraya ut operaretur eum, yani çalışsın diye konmuş. Bu da insanın istirahat için yaratılmadığını kanıtlıyor. “Akıl yürütmeden çalışalım,” dedi Martin. “Hayatı dayanılır kılmanın tek çaresi bu.”

Böylece küçük topluluğumuz bu takdire şayan projeye girişti, herkes kendi yetenekleri doğrultusunda işe koyuldu. Küçük toprak parçası çok meyve verdi. Cuné­gonde gerçekten pek çirkindi, fakat mükemmel bir pastacı oldu çıktı; Paquette nakış işledi; yaşlı kadın çamaşırlarla ilgilendi. Peder Giroflée’ye varıncaya dek iş yapmayan kimse kalmadı. O da çok iyi bir marangoz, hatta namuslu bir adam oldu. Pangloss ara sıra Candide’e şöyle diyordu: “Olası dünyaların en iyisinde bütün olaylar birbirine bağlı; zira sonuç itibarıyla şayet güzel bir şatodan Matmazel Cunégonde’un aşkı uğruna kaba etinize tekme yiye yiye kovulmamış, engizisyonun karşısına çıkartılmamış, bütün Amerika’yı yaya geçmemiş, baronun vücudunda kılıcınızla şöyle güzel bir delik açmamış, El Dorada ülkesinin bütün koyunlarını kaybetmemiş olsaydınız, bugün burada ağaç kavunu şekerlemesi ve şamfıstığı yiyor olmazdınız.” “Çok doğru söylediniz,” diye cevap verdi Candide. Ama şimdi bahçemizi ekmemiz gerek.”

Alıntı: Candide ya da İyimserlik - Voltaire


Candide umut ettiği mutluluğun hiçbir zaman olmayacağını artık anlamıştır. Kendisini işe vermiştir, can sıkıntısından kurtulmak için. Pangloss ise hep şuna inanmıştır: Dünya çok hassas bir dengeyle mükemmel şekilde işlemektedir. Bu dünyanın, olası dünyaların zaten en iyisi olduğuna inanmıştır. Ve hâlâ, bu dünyanın olabilecek dünyaların zaten en iyisi olduğunu umut etmeye çalışmaktadır; başlarına gelen onca felaketten sonra bile... İyimserliğini korumaya çalışmaktadır.

17 Mart 2025 Pazartesi

Yaşlanmamak Hatta Gençleşmek Mümkün Olabilecek mi - Bilim

Yaşlanmanın tedavisi, The Substance gibi çılgın bir bilimkurgu filminden fırlamış gibi duruyor.

Ancak bilim insanları artık bunu gerçeğe dönüştürmeye yakın olabilir.

Japonya'daki Osaka Üniversitesi'nden araştırmacılar, yaşlanma sürecini tersine çevirebilecek hücresel bir 'ana anahtar' bulduklarını iddia ediyor.

AP2A1 adı verilen bu protein, vücudun biyolojik saatini geri çevirecek ve yaşlanmanın yol açtığı hasarı ortadan kaldıracak gelecekteki tedavilerin anahtarı olabilir.

Vücudumuz yaşlandıkça, bölünmesi ve gerektiği gibi çalışması duran yaşlı veya 'yaşlı' hücrelerin sayısı artar.

Bu 'zombi hücreler' ölmüyor, aksine büyümeye devam ediyor ve yaşa bağlı hastalıklara yol açan iltihaplı kimyasallar salgılıyor.

Ancak araştırmacılar, sadece AP2A1 proteininin miktarını azaltarak yaşlı hücreleri genç ve sağlıklı hücrelere dönüştürebileceklerini keşfettiler.

Teoride bu, bilim insanlarının hücresel düzeyde yaşlanma sürecini tersine çevirerek Alzheimer veya artrit gibi yaşa bağlı hastalıkların nedenini ortadan kaldırabileceği anlamına geliyor.

(Bilim insanları, vücudun doğal yaşlanma sürecini tersine çevirebilecek hücresel bir 'ana anahtar' keşfettiklerini söylüyorlar)

Vücudun yaşlanma süreci inanılmaz derecede karmaşıktır ve yaşlanmamızın tek bir sorumlusu yoktur.

Ancak hücre yaşlanması, yaşlanmanın olumsuz sonuçlarını ortaya çıkarmada önemli rol oynayan bir süreçtir.

Çalışmada yer almayan Brighton Üniversitesi'nden hücre yaşlanması uzmanı Profesör Richard Faragher, "Normal hücreler, kanser önleme mekanizması olarak bölünmeye çağrıldıkları zamanların sayısını izler" diyor.

'Bu nedenle, değişken sayıda bölünmeden sonra bu hücreler yaşlı hale gelir, yani bir daha bölünmemelerini sağlayacak yolları aktive ederler.'

Yaşlanan hücreler ayrıca 'davranış biçimlerini kökten değiştirirler' ve çevre dokuyu parçalayan iltihaplı moleküller ve enzimler üretmeye başlarlar.

Profesör Faragher, 'Bunlar esasen vücut için zehirli hale geliyor' diyor.

Bu süreç hücrede pek çok değişikliğe neden olur ancak en belirginlerinden biri hücrelerin genç bir hücrenin boyutunun altı katına kadar büyümesidir.

Yaşlanan hücreler büyüdükçe, hücre boyunca uzanan ve hücreye ek destek sağlayan kalın, iskele benzeri 'stres lifleri' oluştururlar.

(Bilim kurgu filmi The Substance'dan bir sahneye benzese de araştırmacılar, bu ana anahtarın hücreleri genç bir duruma getirerek yaşlanmayı 'iyileştiren' tedaviler üretmek için kullanılabileceğini söylüyor.)

Osaka Üniversitesi'nden baş yazar Dr. Pirawan Chantachotikul şunları söylüyor: 'Bu yaşlanan hücrelerin nasıl bu kadar büyük boyutlarını koruyabildiklerini hâlâ anlayamıyoruz.

'İlginç bir ipucu da, stres liflerinin yaşlı hücrelerde genç hücrelere göre çok daha kalın olması ve bu liflerdeki proteinlerin bu hücrelerin boyutunu desteklemeye yardımcı olduğunu göstermesidir.'

AP2A1'in stres liflerini koruyan süreçlerde yer alması nedeniyle Dr. Chantachotikul ve meslektaşları bunun hücre yaşlanmasıyla da bir bağlantısı olup olmadığını araştırmaya karar verdiler.

Araştırmacılar, RNA interferansı adı verilen bir işlem kullanarak, fibroblast adı verilen insan deri hücrelerindeki DNA'nın bazı kısımlarını engellemek için özel olarak tasarlanmış genetik materyal parçaları oluşturdular.

Esasında bu süreç, hücrede doğal olarak AP2A1 üretecek sistemlerin çalışmasını durdurdu ve bu da hücrede daha düşük seviyelerin oluşmasına yol açtı.

AP2A1 miktarı azaltıldığında hücreler normal boyutlarına döndü, tekrar bölünmeye başladı ve gençlik belirtileri gösterdi.

Öte yandan araştırmacılar AP2A1 miktarını artırdıklarında hücrelerin daha da büyümeye başladığını ve daha kalın stres lifleri ürettiğini gördüler.

Osaka Üniversitesi'nden çalışmanın kıdemli yazarı Dr. Shinji Deguchi, sonuçları 'çok ilgi çekici' olarak nitelendirdi.

(Araştırmacılar fibroblast adı verilen insan derisindeki hücreleri incelediler. AP2A1 proteininin seviyeleri azaldığında, hücreler eski veya 'yaşlı' durumlarını terk edip tekrar bölünmeye başladılar)
(Araştırmacılar, yaşlı hücrelerin anormal boyutlara ulaşmalarına yardımcı olan daha büyük stres liflerine sahip olduğunu buldular. AP2A1 bu stres liflerinin büyümesine yardımcı olduğundan, hücre yaşlanmasında da önemli bir rol oynar)

'Yaşlı hücrelerde AP2A1'in baskılanması yaşlanmayı tersine çevirdi ve hücre gençleşmesini teşvik etti, genç hücrelerde ise AP2A1'in aşırı ekspresyonu yaşlanmayı ilerletti' dedi. 

Benzer şekilde, araştırmacılar UV ışığı veya ilaç tedavileri kullanılarak yapay olarak yaşlandırılmış hücrelerde, o yaştaki hücreler için beklediklerinden daha yüksek AP2A1 seviyeleri buldular.

Bu sonuçlar vücudun çeşitli bölgelerindeki organların yüzeyini veya organların yüzeyini kaplayan epitel hücrelerinde de tekrarlandı.

Bu, AP2A1'in yaşlanma sürecinin evrensel bir parçası olabileceğini, yaşlanmanın nasıl ve vücudun neresinde meydana geldiğinden bağımsız olarak gösteriyor.

Bu bulgular, AP2A1'i kontrol eden tedavilerin yaşlanmaya karşı bir 'tedavi' olarak kullanılması olasılığını gündeme getiriyor.

Yaşlanan hücreler yaşa bağlı hastalıkların tek nedeni olmasa da, yaşlılığın en kötü etkilerinden bazılarının oluşmasında önemli rol oynarlar.

Profesör Faragher şöyle açıklıyor: 'Yaşlanan hücreler kötü davranıyorlar çünkü bağışıklık sistemine gelip onları yok etmesi için sinyal gönderiyorlar, ancak bağışıklık sisteminiz de hücrelerden oluşuyor ve zamanla onlardan kurtulma yeteneği azalıyor.

'Bu hücrelerin yaptığı kötü şeyler, kırışıklıklardan damar kireçlenmesine kadar yaşlanma olarak algıladığımız sorunlara yol açıyor' - kan damarı duvarlarında kalsiyum birikmesi, kalp hastalığına ve diğer rahatsızlıklara yol açabiliyor.

Ulusal İstatistik Ofisi, 2070 yılında İngiltere'de doğan erkeklerin yaşam beklentisinin ortalama 85 yaşına ulaşacağını, kadınların ise öldüklerinde neredeyse 88 yaşında olacağını tahmin ediyor. Ancak araştırmacılar, bunun bir dizi yeni yaşlanma karşıtı ilaçla daha da uzatılabileceğini umuyor 

Profesör Faragher, yaşlanan hücrelerin vücudumuzdan nasıl atılacağını öğrenmenin, yaşa bağlı pek çok rahatsızlığın nedenini ortadan kaldırarak 'ilerleyen yaşamda sağlığımızı değiştirebileceğini' söylüyor. 

Araştırmacılar, Cellular Signalling dergisinde yayımlanan makalelerinde şöyle yazıyor: 'Yaşlanmanın ilerlemesini ve gençleşmeyi düzenlemedeki önemli rolü göz önüne alındığında, bulgularımız AP2A1'in yeni bir yaşlanma belirteci ve yaşa bağlı hastalıklar için potansiyel bir tedavi hedefi olabileceğini düşündürmektedir.'

Ancak bilim insanları, yaşlanmanın 'tedavisinin' henüz çok uzakta olduğu konusunda uyarıyor.

Profesör Faragher, 'Yaşlanmayı tersine çevirmek risksiz değil çünkü birçok hücre kanser hücrelerine dönüşmekten kaçınmak için yaşlanıyor' diyor.

Benzer şekilde, çalışmada yer almayan University College London'da yaşlanma üzerine araştırmalar yapan bilim insanı Dr. Lazaros Foukas, MailOnline'a şunları söyledi: 'AP2A1'i hedef alan müdahalelerin potansiyel bir terapötik etkisini destekleyen yeterli veri yok.

'Bu, canlı bir yaratık üzerinde yapılan ex vivo bir çalışmadır ve AP2A1'i hedeflemenin organizmanın yaşlanması üzerinde yararlı bir etkisi olduğunu destekleyen hiçbir hayvan modeli verisi yoktur.'

Dr. Foukas ayrıca bu çalışmanın yalnızca hücre yaşlanmasının hücre yapısını veya 'morfolojisini' nasıl etkilediğine baktığını belirtiyor.

Yaşlanmada daha önemli olan faktörün, bu çalışmada incelenmeyen senesansla ilişkili salgı fenotipi (SASP) adı verilen bir süreç olduğunu savunuyor.

Dr. Foukas, 'SASP, hücre senesansını yaşlanma patolojileriyle ilişkilendiren temel özelliktir ve senesan hücreler tarafından salgılanan ve yaşlanmaya bağlı hastalıklarla ilişkili kronik inflamasyona neden olan geniş bir proinflamatuar faktör grubunun salgılanmasını ifade eder' diyor.

Makale: Bilim insanları, insan vücudunda hücre yaşlanmasını tersine çeviren 'ana anahtar' keşfetti


Jopanya’da Osaka Üniversitesi olağanüstü bir şey başarmış görünüyor. Gelecekte yaşanabilecek olası durumları tahmin etmeye çalışalım:

Hücre kültüründeki genler değiştirilerek AP2A1 baskılanıyor. Hücreler gençleşiyor, yeniden bölünmeye başlıyor. Gelecekte hayvan deneyleri başlayacaktır. Örneğin bir fare zigotunun genleri değiştirilebilir. Hücrede AP2A1’in artmasına neden olacak genler kırpılabilir. AP2A1 azalmasını sağlayacak genler eklenebilir. Embriyonun gelişmesi, farenin doğması beklenir. Fare gözlemlenmeye başlanır. Farelerin ömrü 2-3 yılı geçemez. 3-5 yıl geçtiğinde bile, gözlemlenen fare sağlığını korumuşsa, bu iyi haberdir. Ama 8-9 sene sonra da fare sağlığını koruyorsa, bu müthiş bir gelişme olacaktır. Olağan ömür süresi fazlasıyla geçmiştir, ama o hâlâ hayattadır. Bu, teoriyi doğrulayacaktır. Başka hayvanlarla da deneylere geçilecektir. Sonunda insana yakın türlerde de deneyler yapılacaktır. Onlar da olağan ömür süreleri geçtiği halde sağlıklarını korumaya devam edebiliyorlarsa, AP2A1 baskılandığında yaşlanma gerçekten duruyor demektir. Teori doğrulanmış olacaktır. İnsanlar için umutlar belirecektir. Yaşlılıktan kaynaklanan ölüm nedenleri geçmişte kalacak gibi görünmektedir.

Bunlar yakın gelecekte olmayacaktır. Ama biraz daha uzak gelecekte ilginç gelişmeler olmaya başlayacaktır. İnsanların çoğu önce böyle bir tekniğin geliştirilebildiğine inanmak istemeyecekler. İnkar edecekler. Sonra kabullenecekler. Ama acı hissedecekler. Çünkü bu tekniğe ulaşabilenler sadece çok zenginler olacak.

Yetişkin insanlar fırsatı kaçırmış gibi görünüyor. Bireylerin genlerini değiştirmek için her hücreye ulaşmak çok zordur. Ama ulaşılabilen hücreler gençliğini koruyacaktır. Yeni doğacak bebekler ise şanslı olacaktır. Onlar zigotken genleri değiştirilebilir. Böylece en baştan AP2A1 baskılanmış olarak hücreleri çoğalmaya başlar. Etik tartışmaları başlayacaktır: “İnsanların DNA’larını değiştirmeye hakkımız var mı?”, “AP2A1’le ilgili genleri kırparsak beklenilmeyen sonuçları olur mu?” gibi tartışmalar olacaktır. Ama sonuçta yaşlanma durdurulabiliyor hatta ters çevrilebiliyorsa bu görmezden gelinemez. DNA’nın kırpılarak değiştirilmesi çok pahalıdır. Zengin insanlar tereddüt etse de, doğacak bebeklerinin DNA’larının değiştirilmesini kabul edecektir. Diğer insanların, bebeklerinin DNA’larını değiştirmeye paraları zaten yetmeyecektir. Bebekleri “hep genç kalmak” hakkından mahrum kalacaktır. Bu da ilginç kıskançlıkların başlamasına neden olabilir. Olaylar çıkabilir. Daha uzak gelecekte ise AP2A1’in baskılanması ilaçla da sağlanabilir. İlaç çok sayıda hücreye ulaşabiliyorsa, yetişkinler de fırsatı yakalamış olur. Üstelik insanların çoğunun istediği gibi, artık genlerinin değiştirilmesine de gerek kalmaz. O dönemde maliyetler biraz daha azalmış olur. Daha çok insan “hep genç kalmak” hakkına kovuşmuş olur.

Karanlık Çağlar (Orta Çağ), Rönesans (Yeniden Doğuş) Çağı gibi dönemler vardır. Şimdiki dönem Modern Çağ olarak tanımlanmaktadır. 3-4 yüzyıl sonraki insanlar bu döneme bakıp Modern Çağın sonu olarak tanımlayabilirler. Artık yeni bir çağın başlangıcı olduğuna karar verebilirler. Çünkü bugüne kadar imkansız gibi görülen bir durumun üstesinden gelinmiş olacaktır. Hep genç kalmak ve böylece doğal nedenlerle ölmemek başarılmış olacaktır. Bu yepyeni bir Çağın başlangıcı olur. Hukuk, emeklilik, din gibi konular bu durumdan etkilenecektir. Şaşırıcı gelişmelere neden olacaktır.