19 Aralık 2018 Çarşamba
Seçimi Sen Yap - Sahne
Makineler Mantık Yürütebilir mi - Alıntı
Eziyet Çekmek - Sahne
Charles:
Bilirsin işte, ağızlığını ısır.
Hız her şeydir.
Birkaç ay içinde bitecektir.
Emma:
Beni endişelendiren şey ne ay...
...ne yıl, ne de onlarca yıl Charles.
Sahiden de...
...ebedi ruhunu bu kadar
az mı düşünmektesin?
Charles, cennetin kapılarından
hiç geçemeyecek olman...
...ve sonsuza dek
ayrı kalabilecek olmamız...
...hiç umurunda değil mi?
Charles:
Elbette umurumda.
Elbette umursuyorum.
Bunca yıldır neden
muallâktayım sanıyorsun?
Kısır bir arı gibiyim.
Bir bilim adamıyım,
ancak gün gibi aşikâr olan...
...gerçekleri görme korkusundan,
çalışmaya bir türlü cüret edemiyorum.
Hâlâ yeterince eziyet
çekmediğimi mi düşünüyorsun?
Emma:
Bana kalırsa sen Tanrı'yla
bir savaş içindesin Charles.
İkimiz de kazanamayacağını biliyoruz.
Filmdeki oyuncular daha önce A Beatiful Mind (Akıl Oyunları) filminde de oynadılar. Üstelik kaybettiği kızını sık sık hayal eder. Kurgusunda da o filmden biraz esinlenme var, görünüyor.
14 Aralık 2018 Cuma
Taranmış Sayfa Yazısını Doğru Yerleştirmek - Yazılım
Bu fonksiyon yazıdaki satırları birleştirir. Bütün bir yazı oluşur. Sadece gerçek paragrafları böler, doğru yerlerinden. Artık taranan yazı, her ekranda iyi görünecektir.
def satirbirlestir(bmetin):
muzunluk=len(bmetin)-1
sira=0
yenimetin=""
while sira<=muzunluk:
if bmetin[sira:sira+2] == "\n\n":
# Paragraf bitişi
yenimetin+="\n\n"
sira+=2
elif bmetin[sira:sira+2] == "-\n":
# Satır sonu bölünen kelime
sira+=2
elif bmetin[sira:sira+1] == "\n":
# Satır sonundaki tam kelime
yenimetin+=" "
sira=sira+1
else:
# Diğer tüm harfler aynen ekleniyor
yenimetin+=bmetin[sira]
sira+=1
return yenimetin
Resimlerdeki örneklerde, bir kitap sayfasının bir tablette nasıl göründüğü gösterilmiştir. Daha alttaki örnekte ise bu fonksiyon uygulandıktan sonraki durumu gösterilmiştir.
26 Kasım 2018 Pazartesi
Merkezi olmayan internet konusu - Konferans
25 Kasım 2018 Pazar
İnanç Meselesi - Alıntı
11 Kasım 2018 Pazar
Gizli Formül - Alıntı
5 Kasım 2018 Pazartesi
Neden robotlara karşı duygusal bir bağımız var - Konferans
22 Ekim 2018 Pazartesi
Luhan Yang: Organ nakli beklerken hastaların ölmediği bir dünya nasıl yaratılır - Konferans
(Domuz vücudunda insan organı yetiştirilecek. Önce, insana zarar verecek PERV virüsünden arındırılması gerekiyordu. Böylece domuz, insan için uygun hale getirilmiş olacak. Sonunda bu başarılmış. Ama heyecanlanmak çok erken görünüyor.)
Rakipten Bilgi Alabilmek - Alıntı
18 Ekim 2018 Perşembe
Düşüncenin Dili - Alıntı
(Buna da ben örnek vereyim: Yukarıdaki şekil tanıyıcı, karşısındaki kişinin kadın olduğuna çoktan karar vermiş olsun. Alt basamaktaki bir şekil tanıyıcının, bir şeyi bıyığa benzetmeye başladığını varsayalım. Bu durumda, yukarıdaki şekil tanıyıcı, alttaki şekil tanıyıcıyı baskılar. Aşağıya engelleyici sinyal gönderir. Alt basamaktaki şekil tanıyıcının, şekli tanıma ihtimalini azaltır.)
Düşünmek, şekil tanıma hiyerarşisiyle mümkün oluyor. Nasıl çalıştığını bu bölümde güzel anlatmış Ray Kurzweil. Bu nedenle burada alıntılamak istedim. Örneğin Siri bu şekilde kullanıcıyı anlıyor. Ve araba plakalarını okuyabilen sistemler, bazı sitelerin girişlerinde kullanılabilecek kadar ucuzlamış durumda. Kitaptaki sayfaları da OCR yazılımları harfleri tanıyıp metine dönüştürüyor, yapay sinir ağı sayesinde. Yukarıdaki kitap alıntısını, tarayıcının kendi yazılımı kullanarak metne dönüştürmedim. Bunun yerine çevrim içi OCR hizmetleri kullandım. Neden? Çünkü tarayıcının bilgisayara kurulu yazılımı sabittir. Pek yeni şeyler öğrenmesi beklenmez. Çevrim içi OCR hizmetini binlerce kişi kullanmaktadır. Yani daha çok çeşitte belgeyle karşılaşır. Daha çok alıştırma yapmış olur. Dolayısıyla daha çok şey öğrenir. Harfleri daha iyi anlayacağını düşündüm. Düşündüğüm gibi de oldu. Tarayıcının kendi yazılımı, bir sürü harfi yanlış tanımasına rağmen çevrim içi OCR hizmeti sevindirdi. Sadece 6 harfi yanlış tanıdı. Çıkarılan metindeki hatalı tanınan harfleri düzelttikten sonra kullanıcı, formu geri gönderebilseydi, yapay sinir ağının öğrenmesine nasıl bir katkısı olacağını insan merak ediyor. Alıntıyı metine dönüştürmek için https://www.newocr.com denendi.
13 Ekim 2018 Cumartesi
Gübre - Sahne
AdBlock gibi reklam engelleyici uygulamalar var. Google reklamlarını da kolayca engelliyorlar. Bu uygulamalar zamanla yaygınlaşabilir. O zaman Google'in kişisel verilerimizi toplamasının bir anlamı kalmaz. Çünkü kullanıcı, ilgili reklamları zaten görmeyecektir. Ve Google da sitelerde reklam yayınlamaktan sağladığı büyük gelirden mahrum kalır, tıpkı DDG gibi. Google'n bu sorunla nasıl baş edeceği merak konusudur. Üstelik bu uygulamalar, Google Chrome'da eklenti olarak çalışabiliyorlar, ironik bir şekilde.
Ama bir gerçek de şu: İnsanlar nasıl alışırlarsa öyle devam ederler. Bilgisayarlarında Windows'a alıştılar, arama yapmak için Google'a alıştılar. Muhtemelen böyle devam edecektir. İnsanların çoğu kişisel verilerinin toplanmasını sorun etmiyor görünüyor.
6 Ekim 2018 Cumartesi
Ney Bilinçlidir - Alıntı
Bir Bilinç Oluşturulduğu An
27 Eylül 2018 Perşembe
Klonlama Yaparak Tanrı'yı Oynamak - Alıntı
İşte bunun gerçekte ulaştığı sonuç şudur: bilimin gereğinden çok dinin hakkını çiğnemesi korkusu. Gerçekten, bu tema onlarca yıldır Howard ve Ritkin’in 1977 yılında yazdığı Kim Tanrı’yı Oynamalıdır?: Yaşamın Yapay Olarak Yaratılması ve Bunun İnsan Irkının Geleceği İçin Taşıdığı Anlam [24] adlı eserinden, Ted Peter’ın 1997’de yazdığı Tanrı’yı Oynamak?: Genetik Determinizm ve İnsan Özgürlüğü [25] adlı esere, Dolly olayını takip eden Tanrısal uyarıların coşkusuna kadar, ortalıkta dolaşmıştır. Mesaj açıktır: bilim sadece bu kadar ileri gidebilir. Newsweek’de düşüncelerini açıklayan Kenneth Woodward şunu ileri sürdü: “Belki Dolly’nin mesajı, toplumun insan yaşamı üzerinde egemen olduğunu varsaymaya doğru rastlantısal, ahlâki kayışını tekrar gözden geçirmesi gerekliliğidir. Gerçekten Tanrı’yı oynamak istiyor muyuz?” [26] Los Angeles Times’daki Conrad’ın baş sayfadaki karikatürü ülkenin ruh durumunu aynen yansıtıyordu: Sistine Şapeli’nin tavanındaki Michelangelo’nun insanlığın yaratılışı adlı freskini değiştirerek, işaret parmaklarını birbirine dokundurarak “Tanrı’yı oynayan bilim adamları” yazılı bir başlık taşıyan iki tane klonlanmış kişiyi gösteriyordu. [27]
Tanrı’nın bununla ne ilgisi var? Bizim kültürümüzde çok ilgisi var. Ama pek çok insan, uygunsuz bir şekilde bilim ve dini hedefleri ve tamamen farklı olamayan yöntemleri olan girişimleri birbirine karıştırmaktadır ve sonuç olarak, ya dinin bilime karşı algılanan ileri gidişiyle aşırı derecede gücendirilmektedir ya da gereksiz bir şekilde bilimin dine karşı iddia ettiği tecavüz tarafından tehdit edilmektedir. Robert Wise’ın 1951 yılındaki Dünyanın Durduğu Gün adlı bilim kurgu film klasiğinin, heyecanı doruğa ulaştıran sahnesini düşünün. (Michael Rennie’nin oynadığı dünyadaki adı İsa’nın alegorisi olarak “Bay Carpenter” olan) uzaylı yaratık Klaatu, korku uyandıran bir hükümet ajanı tarafından öldürülür, sonra görevli robotu Gort tarafından yeniden canlandırılır. Bu uzaylı teknolojisinin gücü karşısında şaşırarak Patricia Neal’in Mary Magdalene benzeri karakteri (bilim kurgu tarihinde en anılmaya değer cümlelerden biri hâline gelen “Gort, Klaatu barada nikto” cümlesini söyledikten sonra) yaşam ve ölüm üzerindeki kontrolün, geleceğin bilimi için programda olup olmadığını sorgular. Klaatu, ona böyle güçlerin sadece “Her Şeye Kadir Ruha” ait olduğu ve yaşamının uzatılmasının, ne kadar olduğunu “hiç kimsenin anlatamayacağı kısıtlı bir dönem” için iyi olduğu konusunda güvence verir. Aslında anlatıyordu. Edmund North’un orijinal metninde, Gort Klaatu’yu sınırsız olarak yeniden canlandırmaktadır. Ama film sanayisinin Denetim Kurulu (kendini ayarlama için kurulan sansür komitesi) yapımcılara şunu söyledi: “Sadece Tanrı bunu yapabilir.”
Sınırlı bilgi konusundaki Prometheus’a ait olan bu tema, sadece bilim kurguda değil ama aslında bilimde de ortaktır. Güneşin çok yakınına uçan her efsanevi İkarus için sınırlarını çok fazla ileri götürmeye cesaret ettiği için kanatları kırılan gerçek yaşamdaki bilim adamları vardır. Doğum kontrolü? Sadece Tanrı bunu yapabilir. Yapay dölleme? Sadece Tanrı bunu yapabilir. Yaşamı uzatma? Sadece Tanrı bunu yapabilir. Acısız ölüm? Sadece Tanrı bunu yapabilir.
O zaman bir İngiliz hükümet danışma komisyonu, Clinton’un önderliğine karşı çıkarak, insan doku ve organlarını iyileştirme amacıyla kullanmak için klonlama araştırmalarını cesaretlendirdiği zaman, hem dini hem seküler gruplardan şiddetli bir direnmeyle karşılaşmasına şaşırmamalıyız. Klonlama mı? Sadece Tanrı bunu yapabilir.
Bu İnsan Genetiği Danışma Komisyonu kesin olarak neyi önermekteydi? İşittiğimiz kötü kader ve hüzün feryatları arasında insan, onların Robin Cook’un Koma filmindeki gibi yetişkin klonlardan vücut parçaları elde etme planı önerdiğini düşünecekti. Tersine. Öneriler bundan daha sağgörülü bir şekilde kelimelere dökülemezdi: “...bu aşamada ciddi olarak hasta olan kişiler için büyük yararları olabilecek böyle teknikler kullanarak sınırlı araştırmaları dizginlemenin doğru olmayacağına inanıyoruz.” [28] Yasaklanmış bilgiye doğru herhangi bir tehlikeli girişime direnen teknolojiden korkanlar (aynı zamanda kişisel olarak onların yararına olan her tıbbi gelişmeye katılırken) geleceğe doğru yapılan bu dikkatli ataklar, akbabaların bizi sonsuza kadar gagaladıkları bilimsel cehenneme doğru giden kaygan yokuşlardır. Ama bir an için geri adım atalım. Korkacak neyimiz var? Klonlamayı çevreleyen kitle histerisi ve ahlâkî panik, tarihsel açıdan ortak olan tıbbi gelişmeler, dinin güneşinin çok yakınına uçtuğu zaman ortaya çıkan ek sorunlarla birleşen yeni teknolojilerin reddedilmesinden başka bir şey değildir. 1940’larda yapay döllenme ilk ortaya çıktığında eleştirenler, buna zina demişti. Dini Luddite’ler “Sadece Tanrı bunu yapabilir,” diyorlardı. Seküler Ludditeler “Sadece Doğa bunu yapabilir,” diyorlardı.
Aslında doğa zaten insanları klonlamaktadır. Onlara tek yumurta ikizi denir. Ahlâkçılar neden ikizlere karşı bir yasa için bağırıp çağırmıyorlar? Çünkü bu doğal olarak ve “Sadece Tanrı/Doğa bunu yapabilir” şeklindeki Ludditizm Yasası’na göre olmaktadır.
Saçmalık! Bir çoğumuz bu yüzyılda ortalama yaşam süresini ikiye katlayan tıbbi teknolojiler ve toplumsal hijyen uygulamaları sayesinde yaşıyoruz. Kalpciğer nakli, üçlü bypass cerrahisi, aşılama ya da radyasyon tedavisi konusunda Tanrısal ya da doğal olan nedir? Doğum kontrolü, in vitro dölleme, embriyo transferi ve diğer tümüyle onaylanan doğumu çoğaltıcı teknolojiler konusunda Tanrısal ya da doğal olan nedir? Kesinlikle hiçbir şey. Yine de biz bu gelişmeleri neşeyle kabul ediyoruz, çünkü onlardan yararlanıyoruz ve daha önemlisi onlara alışıyoruz.
Neden insanlar dahil olmak üzere klonlama üzerindeki tüm yasakları kaldırmıyoruz ve ne olacağını görmüyoruz? Toplumsal deneyi başlatalım ve veriyi analiz edelim. Boş hipotez kötü hiçbir şeyin insanlığın başına gelmeyeceğini söyler. Klonlama karşıtları deneysel sonuçların boş hipotezi reddedeceğini söylerler. Klonlama taraftarları reddetmeyeceğini söylerler. Bunu bulmanın tek yolu denemektir. Bilim ve sahte bilim arasındaki sınır bölgelerinde bir iddianın hangi belirsiz kategoriye ait olduğuna karar vermenin en iyi yöntemi onu denemektir. Bunu neden burada yapmıyoruz? Ahlâkçıların ileri sürdüğü dehşet dolu senaryoların pek çoğu zaten yasa tarafından belirlenmiştir – bir klon bir ikiz gibi, canlı bir varlıktır ve bir ikizin doku ya da organlarını ekin gibi yetiştiremezsiniz. Bir klon ikiz gibi, diğer herhangi bir canlıdan daha az olmayan bir kişidir. Benzer bir genomla bile, rastlantısal olarak tek olan bir tarih tek bir kişiliği garanti eder. Ne olursa olsun, yasak olsa da olmasa da klonlama olacaktır; bu yüzden neden özgürlük tarafında yanlış yapılmasın ve bilim adamlarına özgür bir şekilde Tanrı’yı oynamak için değil ama bilim yapmak için olasılıkları araştırma izni verilmesin.
1818’de Mary Shelley Frankeştayn ya da Modern Prometheus adlı romanında “Dünya’nın Yaratıcısı’nın muazzam mekanizmasını taklit etmek için yapılan herhangi bir insan davranışının etkisi son derece korkutucu olacaktır,” uyarısında bulunuyordu. [29] Sansürcüler onun sözlerini, Boris Karloff’un oynadığı James Whale’nin 1931’deki film versiyonunda yürekten kaldırdılar. Canavarın canlandırıldığı ilginç laboratuar sahnesinde, Dr. Frankeştayn “Yaşıyor. Yaşıyor. Tanrı adına…” diye gürler. O anda dudakları hareket etmektedir ama sesi kesilmiştir. Sansürcüler cümlenin kalanını eski Yunan’dan modern Amerika’ya kadar olan kültürleri korkutmuş olan yasak kelimeleri silmişlerdir: “…şimdi Tanrı gibi olmanın nasıl hissettirdiğini biliyorum.”
Bilim adamları Tanrı olmak istemez. Sadece bilimsel sorunları çözmek isterler. Sadece bilim adamları bunu yapabilir. Bırakınız yapsınlar.
24 Eylül 2018 Pazartesi
Mary Lou Jepsen: Beden ve beyinlerimizin içini görmek için ışığı nasıl kullanabiliriz? - Konferans
Akıllara durgunluk veren bir dizi gösterimle mucit Mary Lou Jepsen, beyin ve bedenlerimizin içindekileri görerek muhtemelen uyarabilmemize yarayacak kırmızı ışığı nasıl kullanacağımı gösteriyor. Jepsen bizi optik fiziğin sınırlarına götürerek tümörleri izleme, nöral aktiviteyi ölçme ve muhtemelen MR makinesini daha ucuz ve daha etkili mobil bir sistemle yenilememizi sağlayacak olan ışık ve sesten yararlanma teknolojilerini su yüzüne çıkarıyor.
"Bunu kullanarak buraya geri geleceğim ve beyin
lazeri yapmaktan daha faydalı olan bir şey
göstereceğim. Beyin dokusuna ne kadar
odaklanacağımız konusunda kendimizi zorladık.
Bu beyin üzerinde odaklandık, öylesine
odaklandık ki önüne bir kamera çipi koyduk. Ve
bu kamera çipi... Spot ışıklarını söndürebilir
miyiz? Şimdi oldu. Görebiliyor musunuz? Her
piksel bir milimetre genişliğin binde ikisi kadar.
İki mikron. Bu da odaklandığımız nokta yani
yarı maksimum tam genişlikte altı ve sekiz
mikron arası demek. Bunun ne anlama geldiğini
söyleyeyim: insan beynindeki en küçük nöronun
yarıçapı kadar. Yani tek bir nörona kadar insan
kafatası ve beynine odaklanabiliriz. Bunu daha
önce kimse görmedi, ilk defa burada yapıyoruz.
İmkânsız değil."
"Bu bir MR makinesi. Birkaç milyon dolar
değerinde, bir odayı kaplıyor, pek çok kişi
bunun içine girmiştir. Ben de içinde çok zaman
geçirdim. Bir milimetrelik odak noktası var, size
az önce gösterdiğime kıyasla oldukça büyük bir
oran. Bizim teknolojimize dayanan bir sistemle
çok daha düşük maliyet, daha yüksek
çözünürlük ve daha ayrıntılı tıbbi görüntüleme
sağlanabilir."
"Sistemimiz kanı tespit etmede de olağanüstü
olabilir. Çünkü kan kırmızı ışık ve kızılötesini
absorbe ediyor. Çünkü kan kırmızı. Burada az
miktarda kan var. Size göstereyim. Lazerimiz
doğrudan içinden geçiyor. Gerçekten lazer, işte
şimdi görebilirsiniz. Etle karşılaştırdığınızda
ışığın her tarafa gittiğini görebilirsiniz. Bunu
tekrar görelim. Bu gerçekten önemli: Kan ışığı
emiyor, bedense ışığı dağıtıyor. Oldukça
önemli, çünkü bir veya iki milimetre küpten
daha büyük her bir tümör normal bedene kıyasla
beş kat daha fazla kana sahip.
Yani bizim sistemimizle müdahele etmesi
kolayken kanseri erken teşhis edebilirsiniz veya
tümör büyür veya küçülürken durumunu takip
edebilirsiniz."
"Son olarak üç: beyin-bilgisayar iletişimi. En
küçük nöronun yarıçapına kadar sistemimizin
kafatası ve beyne nasıl odaklandığını gösterdim.
Işık ve sesi kullanarak nöronları aktive edebilir
veya durdurabilirsiniz, aynı anda özellikler
bakımından eşleştirme yaparak fonksiyonel MR
tarayıcının çözünürlüğünü elde edebiliriz, bu da
beyindeki oksijen oranını ölçer. Bunu kandaki
renk değişikliğine bakarak yapıyoruz, iki ton
ağırlığında bir mıknatıs kullanarak değil."
Sistem, tek sinir hücresine kadar çözünürlük sağlayabildiği için sinirleri takip etmeyi kolaylaştıracaktır. Sinir ağının bilinci oluşturmasını anlamamıza yardımcı olabilir.