Bu çok eski bir arayış ancak yeni olan şey, gezegendeki en zengin insanlardan bazılarının ilgisini çekmiş olması. Aslına bakarsanız Silikon Vadisi'nden girişimciler yaşlanma sürecini alt etmek için milyonlar harcıyorlar. Tüm dünyayı kablolarla donatmak yetmedi, bir sonraki amaçları sonsuza kadar yaşamak. Örneğin Google'ın kurucularından Sergey Brin "ölüme çare bulmaktan" başka hiçbir şey ummuyor. Brin tarafından yönetilen Calico ise bu sorunu çözmek için bir ilaç şirketi olan AbbVie'yle olan ortaklığına nihayetinde milyonlar aktarabilir. Oracle'ın kurucularından Larry Ellison faniliği kabullenmenin "anlaşılmaz" olduğunu düşünüyor. İnternet alanında çalışan Rus iş insanı Dmitry Itskov 10 bin yıl yaşamayı düşünürken, PayPal'in kurucularından Peter Thiel daha mütevazı bir şekilde 120 yıl kadar yaşamak istiyor. Brin gibi insanların desteği ve teknolojik gelişmeler sayesinde nihayet bu tarihi gizemi çözmek için modern bilimin tüm gücünü kullanabilir ve yaşam süremizi uzatabiliriz.
Son zamanlarda bilim insanları yaşlanma sürecinin en derin sırlarından bazılarını su yüzüne çıkardı. Yanlış başlangıçlarla süren yüzyılların ardından artık umut verici görünen, birkaç güvenilir ve sınanabilir kuram mevcut. Bunlar arasında kalori kısıtlaması [caloric restriction], telomeraz ve yaş genleri var.
Kalori kısıtlaması, bir hayvanın beslenme düzeninde kalori alımını ciddi bir biçimde sınırlama olarak adlandırılır. Ortalama olarak, yüzde 30 daha az kalori tüketen hayvanlar yüzde 30 oranında daha uzun yaşar. Bu; maya hücreleri, solucanlar, böcekler, fareler ve sıçanlar, kediler ve köpekler ile şimdi de primatlar üzerinde kanıtlanmıştır. Aslına bakarsanız bu yöntem, bilim insanları tarafından hayvanların tamamının yaşam süresini değiştirmek üzere şimdiye kadar sınanmış ve evrensel olarak kabul görmüş tek yöntemdir. (Henüz sınanmamış tek önemli hayvan insandır.)
Kuram, hayvanların vahşi yaşamda doğal olarak açlık sınırında yaşadığı yönündedir. Bu hayvanlar bolluk zamanında sahip oldukları sınırlı kaynakları üremeye ayırırken zor zamanlardaysa kaynaklarını korumak için kış uykusuna yakın bir duruma girerek kritik sürecini geçirirler. Hayvanları daha az beslemek ikinci biyolojik tepkiyi tetikler ve daha uzun yaşarlar.
Ne var ki kalori kısıtlamasının bu hayvanların halsizleşmesine, ağırkanlı hale gelmelerine ve cinselliğe olan ilgilerini yitirmelerine neden olmak gibi bir sorunu vardır. Böylelikle birçok insan yüzde 30 oranında daha az kalori alma görüşüne ayak direr. Bu nedenle ilaç endüstrisi bu süreci yöneten kimyasalları bulmayı ve göze batan yan etkileri olmadan kalori kısıtlamasının gücünden yararlanmayı arzuluyor.
Yakın zamanda resveratrol adında gelecek vadeden bir kimyasal ayrıştırılmıştır. Kırmızı şarapta bulunan resveratrol, yaşlanmanın temel bir bileşeni olan oksitlenme sürecini yavaşlattığı ortaya konmuş olan sirtuin molekülünün etkinleştirilmesine destek olur. Bu da bedenin yaşlanmaya bağlı moleküler hasardan korunmasına yardımcı olabilir.
Bir keresinde bu kimyasallarla yaşlanma süreci arasında bağlantı olduğunu gösteren ilk araştırmacılardan olan MIT'den Leonard P. Guarente'yle bir söyleşi yapmıştım. Bunu bir gençlik pınarı gibi benimseyen, beslenme alışkanlıklarına karşı aşırı hevesli insanların sayısından dolayı şaşkınlık içindeydi. Mesele ve resveratrol ile bu kimyasalların bunda payı olabilirdi. Bu olasılıkları araştırmak için Elysium Sağlık adında bir şirketin kurucuları arasında bile yerini aldı.
(Ön Not: Hücreler
bölünerek vücudu sürekli yeniler. Yıllar geçer. Hücreler artık
bölünemediğinde vücudu yenileyemez. O vücut artık yaşlılık
belirtileri göstermeye başlar. Bir hücre her bölündüğünde
telomer adı verilen kromozomların uçları bir parça kısalır.
Nihayetinde telomerler öylesine kısalır ki kaybolur ve kromozomlar
çökmeye başlar. O hücre artık bölünemez. Dolayısıyla vücudu
yenilemekte bir etkisi kalmaz!)
Yaşlanmanın nedenini ortaya
çıkaran bir diğer ipucu da biyolojik saatinizin düzenlenmesinde
etkili olan telomerazdır. Bir hücre her bölündüğünde telomer
adı verilen kromozomların uçları bir parça kısalır.
Nihayetinde telomerler ortalama elli, altmış bölünmenin ardından
öylesine kısalır ki kaybolur ve kromozomlar çökmeye başlar.
Böylelikle hücre bir yaşlılık durumuna geçerek artık doğru
bir biçimde işlev gösteremez. Yani bir hücrenin kaç kez
bölünebileceğine ilişkin Hayflick sınırı adı verilen bir
sınır söz konusudur. (Dr. Leonard Hayflick'e, ölümün çaresi
için Hayflick sınırının bir şekilde tersine döndürülüp
döndürülemeyeceğini sorduğumda bana gülmüştü. Son derece
kuşkucu bir insandı ve bu biyolojik sınırın yaşlanma sürecinde
temel bir gereklilik olduğunun farkındaydı. Yine de sonuçları
üzerine çalışmalar halen sürüyor ve yaşlanma, farklı birçok
yol içeren, karmaşık bir biyokimyasal süreç olduğundan bizler
insanlardaki o sınırı değiştirmekten çok uzağız.)
Nobel ödüllü Elizabeth Blackburn bu konu hakkında daha iyimserdir ve "Genetik dahil olmak üzere her belirti, yaşlanmayla başa gelen fena şeyler ile [telomerler arasında] bir kısım nedensellik olduğunu söyler." der. Kısalan telomerler ve belirli hastalıklar arasında da doğrudan bağlantı olduğunu ifade eder. Örneğin kısalmış telomerleriniz varsa yani telomerleriniz uzunluk bakımından dipteki üçte birlik bölümdeyse kalp ve damarlara ilişkin rahatsızlıklara sahip olma riskiniz yüzde 40 daha fazladır. Blackburn; sözlerini, "Kalp hastalığı, şeker hastalığı, kanser ve hatta Alzheimer gibi öldürücü hastalıkların altında yatan neden telomer kısalması gibi duruyor." diye tamamlıyor.
Son zamanlarda
bilim insanları Blackburn ve meslektaşları tarafından keşfedilen
ve telomerlerin kısalmasını engelleyen bir enzim olan telomerazla
deneyler yapıyor. Bu bir bakıma "saati durdurabilir."
Deri hücreleri telomeraza daldırıldığında Hayflick sınırının
çok ötesinde, sonsuz kez bölünebilirler. O sıralar Geron
Şirketi'nde olan ve telomerazla deneyler yapıp laboratuvarda bir
deri hücresini "ölümsüzleştirebileceğini," böylece
onu sonsuza kadar yaşatabileceğini iddia eden Dr. Michael D.
West'le görüşmüştüm. Laboratuvarındaki deri hücreleri,
yalnızca elli, altmış değil, yüzlerce kez bölünebiliyordu.
(Not:
Gelecekte hücrelerin
sürekli bölünmesini sağlayacak bir yöntem keşfedilebilir.
Böylece vücut
da
sürekli yenilenir. Yaşlanma
süreci tarihe
karışır!)
Ne var ki telomerazın büyük bir dikkatle düzenlenmesi gerektiği vurgulanmalıdır çünkü kanser hücreleri de ölümsüzdür ve bu ölümsüzlüğe erişmek için telomerazlardan yararlanırlar. Aslına bakarsanız kanser hücrelerini normal hücrelerden ayıran şeylerden biri, sonsuza kadar yaşamaları ve sonunda sizi öldürebilecek olan tümörleri oluşturarak sınırsız bir şekilde çoğalmalarıdır. Bu durumda kanser, telomeraz kullanımının istenmeyen bir yan ürünü olabilir.
YAŞLANMANIN GENETİĞİ
Yaşlanmayı yenmek için bir diğer olasılık da gen manipülasyonudur.
Yaşlanmanın büyük oranda genlerimizden etkilenen bir şey olduğu açıkça ortadadır. Kozalarından çıkan kelebekler yalnızca birkaç gün ya da birkaç hafta yaşar. Laboratuvarlarda incelenen fareler genellikle en fazla iki yıl kadar yaşar. Köpekler de insanlardan yedi kat daha hızlı yaşlanarak on yıldan biraz fazla yaşar.
Hayvanlar alemine bakınca, yaşam süreleri hesaplanamayacak kadar uzun olanlarla da karşılaşırız. 2016 yılında araştırmacılar, kutup balinasının 200 yıllık ömrünü aşan Grönland köpekbalığının ortalama ömrünün 272 yıl olduğunu belirterek Science dergisinde onu en uzun yaşayan omurgalı ilan ettiler. Bu köpekbalıklarının yaşlarını, gözlerinde zamanla tek tek, soğan halkası gibi gelişen dokunun katmanlarını inceleyerek bulan araştırmacılar; biri 392, diğeriyse 512 yaşında olabilecek köpekbalıkları bile buldular.
Farklı genetik yapıya sahip değişik türler yaşam sürelerine ilişkin beklenti açısından büyük bir çeşitlilik gösterir. Çalışmalar, tek yumurta ikizlerinin yaşam sürelerinin birbirine çok yakın olduğunu ve rastgele seçilen insanlarda ise bu sürelerin birbirinden çok farklı olduğunu ortaya koymuştur.
Kısacası yaşlanma en azından kısmen bile olsa genlere bağlıysa, işin anahtarı bunu yöneten genleri ayrıştırmaktadır. Buna yönelik farklı yaklaşımlar mevcuttur.
Umut verici bir yaklaşım, gençlerin genlerini incelemek ve daha sonra bu genleri yaşlılarınkilerle karşılaştırmaktır. Bir bilgisayar kullanarak iki grubun karşılaştırılmasıyla yaşlanmanın neden olduğu genetik hasarın çoğunun gerçekleştiği yer hızla yalıtılabilir.
Örneğin bir arabadaki yaşlanma temel olarak oksitlenmenin ve aşınmanın en büyük zararı verdiği motorda gerçekleşir. Bir hücrenin "motorları" da mitokondirilerdir. Şeker burada enerji üretmek için oksitlenir. Mitokondrideki DNA'ya ilişkin yapılan dikkatli bir inceleme, hataların burada yoğunlaştığını gösterir. Umudumuz, günün birinde bilim insanlarının, hücrelerin kendi onarım mekanizmalarını mitokondrideki hataların artışını tersine döndürmekte kullanabilecek olması ve bu sayede hücrelerin yararlı yaşamlarını uzatması yönündedir.
Boston Üniversitesi'nden Thomas Perls, bazı insanların daha uzun süre yaşamaya genetik olarak yatkın olduğu varsayımıyla yüz yaşını aşmış kişilerin genlerini incelemiş ve bu kişileri hastalıklara karşı bir şekilde daha az kırılgan kılan ve genler için yaşlanma sürecini yavaşlattığı görülen 281 gösterge tespit etmiştir.
Yaşlanma mekanizması yavaş yavaş açığa çıkarılıyor ve pek çok bilim insanı bunun gelecek on yıllar içinde yönetilebileceğine ilişkin temkinli bir iyimserlik taşıyor. Görünen o ki araştırmaları, yaşlanmanın DNA'mızdaki ve hücrelerimizdeki hataların toplamından başka bir şey olmadığını ve belki de bir gün bunları yakalayabileceğimizi ya da hatta zararlarını tersine döndürebileceğimizi gösteriyor. (Hatta Harvard'dan bazı bilim insanları araştırmaları konusunda o kadar iyimser ki laboratuvarlarında yapılan ileri yaşlanma çalışmalarından gelir elde etmek için şirketler bile kurdular.)
Sözün özü,
genlerimizin ne kadar yaşadığımız konusunda önemli bir payı
olduğu inkâr edilemez bir gerçek. Sorun, bu süreçte hangi
genlerin işin içinde olduğunu tespit etmekte, çevresel etkenleri
elemekte ve bu genleri değiştirmekte ortaya çıkıyor.
(Not:
Gelecekte yaşlanmaya neden olabilecek genler tespit edilebilir. O
genler değiştirilebilir. Böylece insan vücudu
sürekli yenilenir. Artık insan da bir Genetiği Değiştirilmiş
Organizma olacaktır!
İnsanlar bebek sahibi olmak
istediklerinde önlerine iki seçenek gelecek: “Doğal
olarak yaşlanan bir bebeğe sahip olmak” ya
da “Sürekli yenilenen bir
vücuda sahip olarak belki de hiç ölmeyecek bir bebeğe sahip
olmak” seçeneklerdir.
İkinci seçenek için
bebeğin embriyosunun genetiğinin değiştirilmesi gerekiyor! GDO
karşıtı insanlar vardır.
Onlar
çok tereddüt edeceklerdir. Ama onlar bile bebeklerine bu hakkı
vermek zorunda hissedeceklerdir!)
TARTIŞMALI YAŞLANMA KURAMLARI
Yaşlanma hakkındaki en eski anlatılardan biri, sanki gençlik vampir efsanelerindeki gibi bir kişiden diğerine aktarılabilir bir şeymiş gibi, genç birinin kanını içerek ya da ruhunu tüketerek sonsuz gençliğe erişilebileceğidir. Örneğin Sukkubus, öpüştüğünde karşısındaki bedenin gençliğini emerek sonsuza kadar genç kalan güzel bir efsanevi yaratıktır.
Modern araştırmalar bu fikrin gerçekçi bir özü olduğunu gösteriyor. 1956'da Cornell Üniversitesi'nden Clive M. McCoy, iki sıçanın kan damarlarını birbirine dikmişti. Bunlardan biri yaşlı ve bitkin, diğeriyse genç ve zindeydi. McCoy, yaşlı sıçanın gittikçe gençleştiğini, genç içinse durumun tam tersi olduğunu fark ettiğinde büyük bir şaşkınlık yaşamıştı.
Harvard Üniversitesi'nden Amy Wagers on yıllar sonra, 2014 yılında bu deneyi yeniden gerçekleştirdi. Şaşkınlık içinde, fareler arasında yine aynı gençleştirme etkisi olduğunu buldu. Bunun üzerine, bu sürecin nedeni gibi görünen GDF11 adında bir proteini ayrıştırdı. Elde ettiği sonuçlar öylesine dikkat çekiciydi ki Science dergisi bunu yılın en büyük on buluşundan biri olarak seçti. Bu çarpıcı iddiadan bu yana başka gruplar bu araştırmayı yinelemeye çalıştı, ne var ki karışık sonuçlar elde etti. Bu nedenle GDF11'in yaşlanmayla mücadelede değerli bir silah olup olmayacağı halen belirsizliğini koruyor.
Alıntı: İnsanlığın Geleceği - Michio Kaku
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder