Robotların gelişiminden korkan insanlar vardır. “Gelecekte isyan çıkarırlar. Yönetimi ele geçirirler.” şeklinde düşünürler. Peki makinelerin yükselişinin insanlığa gerçekten olumsuz etkisi mi olacaktır. Yoksa beklenmedik katkıları mı olacaktır!
“Yapay zekâ ve
diğer teknolojiler dördüncü sanayi devrimini gerçekleştirirken
temiz enerji devrimi de gerçekleşmek üzere. Bu, iklim değişikliği
krizine çözüm getirirken, diğer yandan enerji maliyetlerini de
ciddi ölçüde düşürecek. Güneş, rüzgâr ve pil
teknolojilerinde sağlanan ilerlemelerle 2041 yılına kadar dünyanın
enerji altyapısını tekrar inşa edecek duruma geliyoruz.
Enerji maliyetleri düşünce su, hammadde, üretim,
bilgi işlem, lojistik ve büyük enerji girdisiyle üretilen her
şeyin maliyeti de azalacaktır. Aynı zamanda üretimde arzı
sınırlı veya zararlı maddeler (petrol, mineraller ve bazı
kimyasallar) yerine doğada bolca bulunan düşük maliyetli
yapıtaşları (foton, moleküller, silikon) kullanılacak.”
“Halen Peter Diamandis’in “maddesizleşme”
olarak adlandırdığı bir dönemde yaşıyoruz: pek çok fiziksel
ürünün işini cep telefonları gibi yazılım ve platform ürünleri
gördükçe bu fiziksel ürünler demode oluyor, tarihe karışıyor.
En yakın örnekler, radyo, fotoğraf makinesi, harita ve bağımsız
GPS sistemleri, kayıt cihazları ve ansiklopediler olarak
sayılabilir. Maddesizleşme hızı arttıkça eskiden pahalı olan
ürünler neredeyse bedava hale gelir.”
(Maddesizleşmeye bir
örnek de şudur: Kitapların üretimi gittikçe ucuzlayacaktır.
Çünkü kağıt yerine elektronik kitapları tercih edenler yavaş
yavaş artacaktır.)
“Dördüncü Bölümde “Temassız Aşk” adlı hikâyede sentetik biyolojinin ilaç keşfi ve gen tedavisi (CRISPR) alanındaki gücünden bahsetmiştik ve bunun sağlık hizmetlerinin maliyetini düşüreceğini, tedavi etkinliğini artıracağını ve insanların yaşam süresini uzatacağını ileri sürmüştük.”
“Sentetik biyoloji gıda sektöründe
devrim yaratabilir. Et, hayvan kaynaklı başlangıç hücreleri
kullanılarak laboratuvarda aynı protein ve yağ profilini ve tadı
içerecek şekilde üretilebilir. Bu dönüştürücü teknoloji
hayvanlara ve gezegene zarar vermeden “gerçek” et üretilmesini
sağlayacaktır. Gelecekte gıdalar geçmişte tattıklarımızla
sınırlı olmayacak. Moleküler düzeyde çalışan bilim insanları,
mevcut gıdaları bire bir taklit eden gıdaları üretirken aynı
zamanda tamamen yeni gıda ürünleri de yaratacaklar. Bu yeni
formüller veri tabanlarına yüklenerek gıda maddeleri artık
yazılım veya emtia haline gelen donanım gibi çok düşük
maliyetli olarak büyük miktarlarda üretilebilecektir.
Çoğu
sebze ve meyve, aslında gerçek otomasyonla teçhiz edilmiş
fabrikalar olan dikey çiftliklerde üretilecek ve ölçek
ekonomisine ulaşılması sayesinde maliyetler de düşecektir.
Sonunda bu çiftliklerin ana maliyet unsuru elektrik, su ve gübreden
ibaret olacaktır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, elektrik ve su
neredeyse bedava olacak. Sentetik biyoloji, bitkilerin ihtiyaç
duyduğu nitrojenin bakteriler tarafından üretilmesini sağlayabilir
ve böylece zehirli kimyasal gübre kullanımına son
verilir.
Sentetik biyoloji aynı zamanda lastik, kozmetik, koku,
moda, kumaş, plastik ve “yeşil” kimyasallar yaratabilir.
Plastikleri eritebilir, çevreyi kirleticilerden temizleyebilir.
Sentetik biyoloji pek çok sektörü daha sürdürülebilir hale
getirerek dönüştürecek, toplam maliyetleri de ciddi ölçüde
azaltacaktır.”
“Önceki bölümlerde anlattığımız gibi, robotlarla yapay zekâ çoğu ürünün üretimini, dağıtımını, tasarımını ve pazarlamasını devralacak. Otonom araçlar bizi istediğimiz yere çok ucuza götürecek ve bizler de otomobil almak zorunda kalmayarak tasarruf etmiş olacağız (“Kutsal Sürücü”). Yapay zekâ hizmet robotları ev işlerini en iyi yardımcıdan daha iyi yapacak (“Temassız Aşk”). Yapay zekâ beyaz yakalı ve mavi yakalı bütün rutin iş ve görevleri devralacak (“İş Kurtarıcı”). Yapay zekâ 7/24 sürekli çalışır, şikâyet etmez ve kendisine herhangi bir ücret ödenmez. Yapay zekâ böylece ürün fiyatlarını hammadde ve malzeme maliyetinin biraz üzerine kadar indirebilecektir.”
“Robotlar kendi kendilerini üretebilecek, tamir edebilecek, hatta bir ölçüde tasarlayabilecek. 3D baskı makineleri, Star Trek’teki çoğaltıcıya giderek daha çok benzeyecek ve takma diş ve protez gibi özel veya sofistike ürünleri minimum maliyetle üretebilecek.”
“Evler ve apartmanlar yapay zekâ tarafından tasarlanacak ve robotlar tarafından prefabrike modüllerin Lego parçaları gibi bir araya getirilmesiyle inşa edilecek, böylece inşaat maliyetleri ciddi ölçüde düşecek. Robo-otobüs, robo-taksi ve robo-mobilet gibi otonom toplu taşıma araçları bizi ihtiyaç duyduğumuz anda gelip alacak ve istediğimiz yere götürecek. Böylece durakta beklememiz gerekmeyecek.”
“Eğer bolluk konusunda şüpheciyseniz, bunun günümüzde bile ekonominin bazı kısımlarında gerçekleştiğini görebilirsiniz. Bugün ayda yaklaşık yirmi dolar ödeyerek her an istediğimiz cihazdan istediğimiz kadar müzik dinleyebiliyor, film seyredebiliyoruz. Zengin bir elektronik ve sesli kitap koleksiyonundan düşük bir maliyetle yararlanabiliyoruz. Haberleri bedava okuyabiliyor ve seyredebiliyoruz. Hisse senedi alım satım komisyonu neredeyse sıfır. Bir zamanlar yapay olarak kıt ve pahalı hale getirilen değerli bilgilere çevrimiçi olarak erişebiliyoruz.”
“Peki, gıda ve ev gibi “gerçek” şeyler için ne diyebiliriz? 2020 yılında ABD’de 218 milyar dolar değerinde gıda maddesi çöpe atıldı. Oysa ABD’de açlığı önlemenin maliyeti yılda 25 milyar dolar olarak hesaplanmıştı. ABD’de evsizlerin sayısının beş katı kadar oturulmayan boş ev var. Bu bakımdan ABD’de 2021 yılı itibariyle gıda ve barınma açısından bolluğa teorik olarak erişmiş durumdayız. Bu kazanımları ve dengesizliği beş yüz yıl önceki insanlara anlatmaya çalıştığınızı düşünün. William Gibson’un dediği gibi, “Gelecek geldi bile; yalnız henüz pek eşit dağıtılmış değil”.”
“Bolluk konusunda Star Trek muhteşem bir
vizyon ortaya koyar. Manu Saadia, Trekonomics adlı kitabında Star
Trek ekonomi modelini tarif ediyor. Bu model en iyi Kaptan Picard’ın,
“İnsanlar artık bir şeyleri biriktirme takıntısından
kurtuldular. Açlığı, yokluğu ve mal mülke duyulan ihtiyacı
ortadan kaldırdık” sözünde özetlenir. Star Trek: The Next
Generation filmi ise yirmi dördüncü yüzyılda geçer. Burada
çoğaltıcı sayesinde her şey üretilebiliyor ve çalışmaya ve
ticarete gerek kalmıyor. Bu ihtiyaçlar ortadan kalktığı için
para ve işgücü de gereksiz hale geliyor. Çalışma tercihe bağlı
ve gönüllü oluyor; insanlar Maslow hiyerarşisinin basamaklarında
yükseldikçe ve kendi potansiyellerine erişmek için yaşadıkça
sosyal statü ve saygınlık yeni para birimi haline geliyor. Yeni
dünyalar keşfederek ve bilgi birikimine katkıda bulunarak
potansiyellerini gerçekleştiren Enterprise mürettebatı bu
insanlardandır.
Bence
Trekonomics kitabında bahsedilen ekonomik düzene benzer bir yapı
çok uzun vadede gerçekleşebilir. Bunun için yeni bir toplumsal
sözleşme ve iş, para, gaye, şirketlerin ve kurumların rolü gibi
kavramların yeniden tanımlanması gerekecektir. Bu yeni sistem,
Adam Smith’in teorisinde belirtilen dengeyi tutturacak şekilde
tasarlanmalıdır: Eğer insanlar kendi çıkarlarının peşinde
koşarlarsa erdemli bir döngü kurulacak ve herkes daha iyi duruma
gelecektir.
Star Trek, erişilmesi
üç yüz yıl süren muhteşem bir hedefi ortaya koyuyor ama buraya
nasıl ulaşıldığını anlatmıyor. “Bolluk Hayali” adlı
hikâye ise böyle bir evrim için makul bir yol çiziyor ve
merkezine de para kavramını oturtuyor.”
“Yuval Noah Harari, Yirmi Birinci Yüzyıl için 21 Ders adlı
kitabında şöyle diyor: “İnsan toplumu binlerce yıldan beri
birbirimize anlattığımız ‘hikâyeler’ üzerine kuruludur.
Bizler pek çok yabancıyla işbirliği yapabilen tek memeli türüz
çünkü sadece biz kurgu hikâyeler yaratabilir, bunu etrafa
yayabilir ve milyonlarca kişinin bunlara inanmasını
sağlayabiliriz.” Profesör Harari devam ediyor: “Para, insanlar
tarafından keşfedilip anlatılan en başarılı hikâyedir çünkü
bu herkesin inandığı tek hikâyedir.” Para, insan toplumunun
M.Ö. 5000 yılından beri önemli bir unsurudur. Her şey bedava
hale geldiği için para ortadan kalkarsa, toplumun pek çok temel
dayanağı onunla birlikte çökecektir.
Para değer koruyucu,
hesap birimi ve alışveriş aracıdır. Bundan daha da önemlisi,
yüzyıllardan beri bize güvenliğimiz ve bekamız için para
biriktirmenin gerekli olduğu öğretildi. Para, bize saygınlık
kadar kibir ve gösteriş getiren bir statü sembolü haline geldi.
Para kazanma arzumuz genellikle tatmin edilemez ve açgözlülüğe
dönüşür ama aynı zamanda bize bir gaye duygusu verir. Diğer bir
deyişle, para Maslow hiyerarşisinin kritik bir unsurudur ve
binlerce yıldır anlatılan hikâye sonucunda duygusal etkisi de
içimize derinlemesine işlemiştir. Para bir gecede ortadan
kaldırılacak bir şey değildir; adım adım ilerleyen çok uzun
vadeli bir planlama gereklidir.”
“Bolluk durumuna doğru giden dünyamızda herkesin “gereksizler sınıfı”na katılacağını söyleyemeyeceğimiz gibi herkesin potansiyeline erişmeye çalışacağını da iddia edemeyiz. Ekonomik modeller kıtlık ve para kavramlarının ötesine geçtikçe insanların sevgi, aidiyet, itibar ve potansiyeline ulaşma gibi ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden yaratılmalıdır. Abraham Maslow şöyle demişti: “Kişinin tek başarısızlığı, potansiyeline ulaşamamasıdır.” Gelecekteki ekonomik modelimizin kapsayıcı ve ilham verici olmasını ve böylece mümkün olduğunca çok sayıda insanı Maslow hiyerarşisinde üst basamaklara taşımasını umuyoruz.”
“Birincisi, bolluğa ulaşmak finansal düzenin toptan
yenilenmesini gerektiriyor. Ülkelerin merkez bankaları ve borsaları
gibi tüm finansal kurumlarının yeniden yaratılması veya
değiştirilmesi gerekir. Kıtlığın ortadan kalkması, fiyatların
düşmesine, piyasaların çökmesine neden olarak deflasyonist bir
ortam yaratır. Yirmi birinci yüzyılda yaşadığımız iki büyük
finansal krizin de ortaya koyduğu gibi finansal sistemimiz oldukça
kırılgan. Felaket getiren bir finansal krizi önlemek için
fiyatların düşmesinin yaratacağı deflasyonu idare etmek, bedava
mal ve hizmetleri dağıtmak ve mevcut ekonomik modelden farklı bir
modele geçmek gibi yapılması gerekenlerin boyutu ve derinliği
muazzamdır.
İkinci sistemik problem şirketlerin kıtlığın
bittiğini kabul etmemeleridir. Geçmişte üretim maliyetleri
düştüğünde dev şirketler hemen ürün fiyatlarını düşürmezler
ve yapay bir kıtlık yaratarak kârlarını artırmaya çalışırlardı.
Bu, yüzyıllardan beri böyle süregelmiştir. Zengin elmas
yataklarının keşfi fiyatları düşürmedi; tersine De Beers
tekeli her yıl sınırlı miktarda üretim yaparak yapay bir kıtlık
yarattı ve elmasın aşkı temsil ettiği fikriyle beyinlerimizi
yıkadı. Moda sektörü eski tasarımların demode, hatta utanç
verici olduğuna inanmamızı ister ki biz de giyebileceğimizden çok
daha fazla kıyafet satın alalım. Moda şirketleri ellerinde kalan
stokları da yok ederler. Sıradan bir Amerikalı 2017 yılında
altmış sekiz parça kıyafet satın almış ve aynı yıl Burberry
de 40 milyon dolarlık malını yok etmiş. Microsoft’un Windows
programının aynı sürüm içindeki kopyaları üretmesinin
maliyeti sıfır olduğu halde bu işletim sisteminin farklı
edisyonları 139 dolarla 309 dolar arasında satılıyor. 139
dolarlık versiyon ile 309 dolarlık versiyon arasında pek fark yok
ama bu şekilde 309 dolarlık ürün için yapay kıtlık
yaratılıyor.”
(De Beers, 20. yüzyılın başlarından
itibaren elmas ticaretinde hakimiyet kurmuş bir şirkettir. Ancak,
son yıllarda sentetik elmasların üretimi ve satışı arttıkça,
De Beers'in elmas pazarındaki hakimiyeti azalmıştır.
Laboratuvarda üretilen elmasın yüksek kalite ve düşük
maliyetiyle yarışamayan De Beers, elmas fiyatlarını %40'ın
üzerinde düşürmek zorunda kalmıştır.)
(Windows Home, ev
kullanıcıları veya oyun tutkunları için tasarlanmıştır ve 109
Dolar’dır. Diğer yandan, Windows Pro for Workstations sürümü,
daha hızlı ve daha güçlü bir işletim sistemi gerektiren
işletmeler veya kuruluşlar için tasarlanmıştır ve 309
Dolar’dır. Bu sürüm, daha hızlı dosya paylaşımı, daha büyük
bellek kapasitesi ve daha yüksek işlemci sayısı gibi özellikler
sunar.)
“Son olarak, bolluk durumuna geçiş, başarılı bir toplumsal revizyonu gerektiriyor. Bu kitapta bahsedilen tüm değişiklikler daha önce yaşanmamış düzeyde yıkıma neden olacak: yapay zekâ yüzünden işini kaybeden işçilerin mutsuzluğu, bolluk çağına geçişi yönetmeye çalışan hükümetlerin durumu, varlıklarının eridiğine şahit olan zenginlerin hali ve mallar artık kıt olmadığı halde fiyatları düşürmeye yanaşmayan şirketler. Eğer bu sarsıntılar sosyal rahatsızlık ve karmaşa, sınıflar arası kutuplaşma ve hatta devrimlere neden olursa, gelecek için tahmin yapmak iyice güçleşir.”
“Bu durumda pes mi etmeliyiz?
Ben
kesinlikle hayır diyorum! Bolluk çağına erişme fırsatı
insanlığı ciddi bir sınava sokuyor: Sihirli gibi görünen
teknolojilerin birleşmesiyle hemen her şeyi neredeyse bedavaya
üretebileceksek, o zaman paramızı harcayacak bir şey olmayacağına
göre servet biriktirmekte ısrarcı olmanın anlamı ne? Herkes için
yeterli kaynaklar mevcut olduğu halde fakirliği niçin görmezden
geliyoruz? Bu soruların cevapları açık. İnsanın açgözlülüğüne
değil, insanın ihtiyaçlarına hizmet eden bir ekonomik model
geliştirmeliyiz. Çok büyük zorluklar ve şanssızlıklar söz
konusu ama aynı zamanda benzeri görülmemiş ödüller de var.
İnsanlığın gelişim potansiyeli hiç bu kadar yüksek olmamıştı
ama başarısızlığın bedeli de hiç bu kadar ağır
olmamıştı.”
(Gelecekte çok daha fazla ürünü robotlar ve 3
boyutlu yazıcılar üretecektir. Dolayısıyla ürünlerin fiyatları
ucuzlayacaktır. Fakirler daha fazla ürüne erişebilecektir. Daha
kaliteli bir hayat süreceklerdir. Temel ihtiyaçları karşılamak
sorun olmayacaktır. Ama gelecekte yeni pahalı ürünler piyasaya
çıkmaya devam edecektir. Mesela uzaya çıkma hizmetleri verilmeye
başlanabilir. Mars'ta oteller kurulmaya başlanabilir. Zenginler
uzaya turistik gezi yapmak isteyebilir. Geçmişte nasıl Amerika'ya
yerleşen insanlar olduysa, gelecekte Mars'a yerleşmeye başlayan
insanlar olabilir. Orada teknoloji sayesinde yaşanabilir konforlu
ortamlar kurulmaya başlanabilir. Orta sınıfın oraları görmek
gibi hayalleri olmayacaktır. Ama zenginlerin ellerindeki parayla
oraları da görme imkanları olacaktır. Yani para biriktirmek
anlamını kaybetmeyecektir.)
Alıntılar: Yapay Zeka 2041 - Geleceğimiz İçin On Vizyon / Kai-Fu Lee
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder