2 Kasım 2023 Perşembe

Üretimde Oluşacak Bolluk – Teknoloji

Robotların gelişiminden korkan insanlar vardır. “Gelecekte isyan çıkarırlar. Yönetimi ele geçirirler.” şeklinde düşünürler. Peki makinelerin yükselişinin insanlığa gerçekten olumsuz etkisi mi olacaktır. Yoksa beklenmedik katkıları mı olacaktır!

Yapay zekâ ve diğer teknolojiler dördüncü sanayi devrimini gerçekleştirirken temiz enerji devrimi de gerçekleşmek üzere. Bu, iklim değişikliği krizine çözüm getirirken, diğer yandan enerji maliyetlerini de ciddi ölçüde düşürecek. Güneş, rüzgâr ve pil teknolojilerinde sağlanan ilerlemelerle 2041 yılına kadar dünyanın enerji altyapısını tekrar inşa edecek duruma geliyoruz.
Enerji maliyetleri düşünce su, hammadde, üretim, bilgi işlem, lojistik ve büyük enerji girdisiyle üretilen her şeyin maliyeti de azalacaktır. Aynı zamanda üretimde arzı sınırlı veya zararlı maddeler (petrol, mineraller ve bazı kimyasallar) yerine doğada bolca bulunan düşük maliyetli yapıtaşları (foton, moleküller, silikon) kullanılacak.”

Halen Peter Diamandis’in “maddesizleşme” olarak adlandırdığı bir dönemde yaşıyoruz: pek çok fiziksel ürünün işini cep telefonları gibi yazılım ve platform ürünleri gördükçe bu fiziksel ürünler demode oluyor, tarihe karışıyor. En yakın örnekler, radyo, fotoğraf makinesi, harita ve bağımsız GPS sistemleri, kayıt cihazları ve ansiklopediler olarak sayılabilir. Maddesizleşme hızı arttıkça eskiden pahalı olan ürünler neredeyse bedava hale gelir.”
(Maddesizleşmeye bir örnek de şudur: Kitapların üretimi gittikçe ucuzlayacaktır. Çünkü kağıt yerine elektronik kitapları tercih edenler yavaş yavaş artacaktır.)

Dördüncü Bölümde “Temassız Aşk” adlı hikâyede sentetik biyolojinin ilaç keşfi ve gen tedavisi (CRISPR) alanındaki gücünden bahsetmiştik ve bunun sağlık hizmetlerinin maliyetini düşüreceğini, tedavi etkinliğini artıracağını ve insanların yaşam süresini uzatacağını ileri sürmüştük.”

Sentetik biyoloji gıda sektöründe devrim yaratabilir. Et, hayvan kaynaklı başlangıç hücreleri kullanılarak laboratuvarda aynı protein ve yağ profilini ve tadı içerecek şekilde üretilebilir. Bu dönüştürücü teknoloji hayvanlara ve gezegene zarar vermeden “gerçek” et üretilmesini sağlayacaktır. Gelecekte gıdalar geçmişte tattıklarımızla sınırlı olmayacak. Moleküler düzeyde çalışan bilim insanları, mevcut gıdaları bire bir taklit eden gıdaları üretirken aynı zamanda tamamen yeni gıda ürünleri de yaratacaklar. Bu yeni formüller veri tabanlarına yüklenerek gıda maddeleri artık yazılım veya emtia haline gelen donanım gibi çok düşük maliyetli olarak büyük miktarlarda üretilebilecektir.
Çoğu sebze ve meyve, aslında gerçek otomasyonla teçhiz edilmiş fabrikalar olan dikey çiftliklerde üretilecek ve ölçek ekonomisine ulaşılması sayesinde maliyetler de düşecektir. Sonunda bu çiftliklerin ana maliyet unsuru elektrik, su ve gübreden ibaret olacaktır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, elektrik ve su neredeyse bedava olacak. Sentetik biyoloji, bitkilerin ihtiyaç duyduğu nitrojenin bakteriler tarafından üretilmesini sağlayabilir ve böylece zehirli kimyasal gübre kullanımına son verilir.
Sentetik biyoloji aynı zamanda lastik, kozmetik, koku, moda, kumaş, plastik ve “yeşil” kimyasallar yaratabilir. Plastikleri eritebilir, çevreyi kirleticilerden temizleyebilir. Sentetik biyoloji pek çok sektörü daha sürdürülebilir hale getirerek dönüştürecek, toplam maliyetleri de ciddi ölçüde azaltacaktır.”

Önceki bölümlerde anlattığımız gibi, robotlarla yapay zekâ çoğu ürünün üretimini, dağıtımını, tasarımını ve pazarlamasını devralacak. Otonom araçlar bizi istediğimiz yere çok ucuza götürecek ve bizler de otomobil almak zorunda kalmayarak tasarruf etmiş olacağız (“Kutsal Sürücü”). Yapay zekâ hizmet robotları ev işlerini en iyi yardımcıdan daha iyi yapacak (“Temassız Aşk”). Yapay zekâ beyaz yakalı ve mavi yakalı bütün rutin iş ve görevleri devralacak (“İş Kurtarıcı”). Yapay zekâ 7/24 sürekli çalışır, şikâyet etmez ve kendisine herhangi bir ücret ödenmez. Yapay zekâ böylece ürün fiyatlarını hammadde ve malzeme maliyetinin biraz üzerine kadar indirebilecektir.”

Robotlar kendi kendilerini üretebilecek, tamir edebilecek, hatta bir ölçüde tasarlayabilecek. 3D baskı makineleri, Star Trek’teki çoğaltıcıya giderek daha çok benzeyecek ve takma diş ve protez gibi özel veya sofistike ürünleri minimum maliyetle üretebilecek.”

Evler ve apartmanlar yapay zekâ tarafından tasarlanacak ve robotlar tarafından prefabrike modüllerin Lego parçaları gibi bir araya getirilmesiyle inşa edilecek, böylece inşaat maliyetleri ciddi ölçüde düşecek. Robo-otobüs, robo-taksi ve robo-mobilet gibi otonom toplu taşıma araçları bizi ihtiyaç duyduğumuz anda gelip alacak ve istediğimiz yere götürecek. Böylece durakta beklememiz gerekmeyecek.”

Eğer bolluk konusunda şüpheciyseniz, bunun günümüzde bile ekonominin bazı kısımlarında gerçekleştiğini görebilirsiniz. Bugün ayda yaklaşık yirmi dolar ödeyerek her an istediğimiz cihazdan istediğimiz kadar müzik dinleyebiliyor, film seyredebiliyoruz. Zengin bir elektronik ve sesli kitap koleksiyonundan düşük bir maliyetle yararlanabiliyoruz. Haberleri bedava okuyabiliyor ve seyredebiliyoruz. Hisse senedi alım satım komisyonu neredeyse sıfır. Bir zamanlar yapay olarak kıt ve pahalı hale getirilen değerli bilgilere çevrimiçi olarak erişebiliyoruz.”

“Peki, gıda ve ev gibi “gerçek” şeyler için ne diyebiliriz? 2020 yılında ABD’de 218 milyar dolar değerinde gıda maddesi çöpe atıldı. Oysa ABD’de açlığı önlemenin maliyeti yılda 25 milyar dolar olarak hesaplanmıştı. ABD’de evsizlerin sayısının beş katı kadar oturulmayan boş ev var. Bu bakımdan ABD’de 2021 yılı itibariyle gıda ve barınma açısından bolluğa teorik olarak erişmiş durumdayız. Bu kazanımları ve dengesizliği beş yüz yıl önceki insanlara anlatmaya çalıştığınızı düşünün. William Gibson’un dediği gibi, “Gelecek geldi bile; yalnız henüz pek eşit dağıtılmış değil”.”

Bolluk konusunda Star Trek muhteşem bir vizyon ortaya koyar. Manu Saadia, Trekonomics adlı kitabında Star Trek ekonomi modelini tarif ediyor. Bu model en iyi Kaptan Picard’ın, “İnsanlar artık bir şeyleri biriktirme takıntısından kurtuldular. Açlığı, yokluğu ve mal mülke duyulan ihtiyacı ortadan kaldırdık” sözünde özetlenir. Star Trek: The Next Generation filmi ise yirmi dördüncü yüzyılda geçer. Burada çoğaltıcı sayesinde her şey üretilebiliyor ve çalışmaya ve ticarete gerek kalmıyor. Bu ihtiyaçlar ortadan kalktığı için para ve işgücü de gereksiz hale geliyor. Çalışma tercihe bağlı ve gönüllü oluyor; insanlar Maslow hiyerarşisinin basamaklarında yükseldikçe ve kendi potansiyellerine erişmek için yaşadıkça sosyal statü ve saygınlık yeni para birimi haline geliyor. Yeni dünyalar keşfederek ve bilgi birikimine katkıda bulunarak potansiyellerini gerçekleştiren Enterprise mürettebatı bu insanlardandır.
Bence Trekonomics kitabında bahsedilen ekonomik düzene benzer bir yapı çok uzun vadede gerçekleşebilir. Bunun için yeni bir toplumsal sözleşme ve iş, para, gaye, şirketlerin ve kurumların rolü gibi kavramların yeniden tanımlanması gerekecektir. Bu yeni sistem, Adam Smith’in teorisinde belirtilen dengeyi tutturacak şekilde tasarlanmalıdır: Eğer insanlar kendi çıkarlarının peşinde koşarlarsa erdemli bir döngü kurulacak ve herkes daha iyi duruma gelecektir.
Star Trek, erişilmesi üç yüz yıl süren muhteşem bir hedefi ortaya koyuyor ama buraya nasıl ulaşıldığını anlatmıyor. “Bolluk Hayali” adlı hikâye ise böyle bir evrim için makul bir yol çiziyor ve merkezine de para kavramını oturtuyor.”

Yuval Noah Harari, Yirmi Birinci Yüzyıl için 21 Ders adlı kitabında şöyle diyor: “İnsan toplumu binlerce yıldan beri birbirimize anlattığımız ‘hikâyeler’ üzerine kuruludur. Bizler pek çok yabancıyla işbirliği yapabilen tek memeli türüz çünkü sadece biz kurgu hikâyeler yaratabilir, bunu etrafa yayabilir ve milyonlarca kişinin bunlara inanmasını sağlayabiliriz.” Profesör Harari devam ediyor: “Para, insanlar tarafından keşfedilip anlatılan en başarılı hikâyedir çünkü bu herkesin inandığı tek hikâyedir.” Para, insan toplumunun M.Ö. 5000 yılından beri önemli bir unsurudur. Her şey bedava hale geldiği için para ortadan kalkarsa, toplumun pek çok temel dayanağı onunla birlikte çökecektir.
Para değer koruyucu, hesap birimi ve alışveriş aracıdır. Bundan daha da önemlisi, yüzyıllardan beri bize güvenliğimiz ve bekamız için para biriktirmenin gerekli olduğu öğretildi. Para, bize saygınlık kadar kibir ve gösteriş getiren bir statü sembolü haline geldi. Para kazanma arzumuz genellikle tatmin edilemez ve açgözlülüğe dönüşür ama aynı zamanda bize bir gaye duygusu verir. Diğer bir deyişle, para Maslow hiyerarşisinin kritik bir unsurudur ve binlerce yıldır anlatılan hikâye sonucunda duygusal etkisi de içimize derinlemesine işlemiştir. Para bir gecede ortadan kaldırılacak bir şey değildir; adım adım ilerleyen çok uzun vadeli bir planlama gereklidir.”

Bolluk durumuna doğru giden dünyamızda herkesin “gereksizler sınıfı”na katılacağını söyleyemeyeceğimiz gibi herkesin potansiyeline erişmeye çalışacağını da iddia edemeyiz. Ekonomik modeller kıtlık ve para kavramlarının ötesine geçtikçe insanların sevgi, aidiyet, itibar ve potansiyeline ulaşma gibi ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden yaratılmalıdır. Abraham Maslow şöyle demişti: “Kişinin tek başarısızlığı, potansiyeline ulaşamamasıdır.” Gelecekteki ekonomik modelimizin kapsayıcı ve ilham verici olmasını ve böylece mümkün olduğunca çok sayıda insanı Maslow hiyerarşisinde üst basamaklara taşımasını umuyoruz.”

“Birincisi, bolluğa ulaşmak finansal düzenin toptan yenilenmesini gerektiriyor. Ülkelerin merkez bankaları ve borsaları gibi tüm finansal kurumlarının yeniden yaratılması veya değiştirilmesi gerekir. Kıtlığın ortadan kalkması, fiyatların düşmesine, piyasaların çökmesine neden olarak deflasyonist bir ortam yaratır. Yirmi birinci yüzyılda yaşadığımız iki büyük finansal krizin de ortaya koyduğu gibi finansal sistemimiz oldukça kırılgan. Felaket getiren bir finansal krizi önlemek için fiyatların düşmesinin yaratacağı deflasyonu idare etmek, bedava mal ve hizmetleri dağıtmak ve mevcut ekonomik modelden farklı bir modele geçmek gibi yapılması gerekenlerin boyutu ve derinliği muazzamdır.
İkinci sistemik problem şirketlerin kıtlığın bittiğini kabul etmemeleridir. Geçmişte üretim maliyetleri düştüğünde dev şirketler hemen ürün fiyatlarını düşürmezler ve yapay bir kıtlık yaratarak kârlarını artırmaya çalışırlardı. Bu, yüzyıllardan beri böyle süregelmiştir. Zengin elmas yataklarının keşfi fiyatları düşürmedi; tersine De Beers tekeli her yıl sınırlı miktarda üretim yaparak yapay bir kıtlık yarattı ve elmasın aşkı temsil ettiği fikriyle beyinlerimizi yıkadı. Moda sektörü eski tasarımların demode, hatta utanç verici olduğuna inanmamızı ister ki biz de giyebileceğimizden çok daha fazla kıyafet satın alalım. Moda şirketleri ellerinde kalan stokları da yok ederler. Sıradan bir Amerikalı 2017 yılında altmış sekiz parça kıyafet satın almış ve aynı yıl Burberry de 40 milyon dolarlık malını yok etmiş. Microsoft’un Windows programının aynı sürüm içindeki kopyaları üretmesinin maliyeti sıfır olduğu halde bu işletim sisteminin farklı edisyonları 139 dolarla 309 dolar arasında satılıyor. 139 dolarlık versiyon ile 309 dolarlık versiyon arasında pek fark yok ama bu şekilde 309 dolarlık ürün için yapay kıtlık yaratılıyor.”
(De Beers, 20. yüzyılın başlarından itibaren elmas ticaretinde hakimiyet kurmuş bir şirkettir. Ancak, son yıllarda sentetik elmasların üretimi ve satışı arttıkça, De Beers'in elmas pazarındaki hakimiyeti azalmıştır. Laboratuvarda üretilen elmasın yüksek kalite ve düşük maliyetiyle yarışamayan De Beers, elmas fiyatlarını %40'ın üzerinde düşürmek zorunda kalmıştır.)
(Windows Home, ev kullanıcıları veya oyun tutkunları için tasarlanmıştır ve 109 Dolar’dır. Diğer yandan, Windows Pro for Workstations sürümü, daha hızlı ve daha güçlü bir işletim sistemi gerektiren işletmeler veya kuruluşlar için tasarlanmıştır ve 309 Dolar’dır. Bu sürüm, daha hızlı dosya paylaşımı, daha büyük bellek kapasitesi ve daha yüksek işlemci sayısı gibi özellikler sunar.)

“Son olarak, bolluk durumuna geçiş, başarılı bir toplumsal revizyonu gerektiriyor. Bu kitapta bahsedilen tüm değişiklikler daha önce yaşanmamış düzeyde yıkıma neden olacak: yapay zekâ yüzünden işini kaybeden işçilerin mutsuzluğu, bolluk çağına geçişi yönetmeye çalışan hükümetlerin durumu, varlıklarının eridiğine şahit olan zenginlerin hali ve mallar artık kıt olmadığı halde fiyatları düşürmeye yanaşmayan şirketler. Eğer bu sarsıntılar sosyal rahatsızlık ve karmaşa, sınıflar arası kutuplaşma ve hatta devrimlere neden olursa, gelecek için tahmin yapmak iyice güçleşir.”

Bu durumda pes mi etmeliyiz?
Ben kesinlikle hayır diyorum! Bolluk çağına erişme fırsatı insanlığı ciddi bir sınava sokuyor: Sihirli gibi görünen teknolojilerin birleşmesiyle hemen her şeyi neredeyse bedavaya üretebileceksek, o zaman paramızı harcayacak bir şey olmayacağına göre servet biriktirmekte ısrarcı olmanın anlamı ne? Herkes için yeterli kaynaklar mevcut olduğu halde fakirliği niçin görmezden geliyoruz? Bu soruların cevapları açık. İnsanın açgözlülüğüne değil, insanın ihtiyaçlarına hizmet eden bir ekonomik model geliştirmeliyiz. Çok büyük zorluklar ve şanssızlıklar söz konusu ama aynı zamanda benzeri görülmemiş ödüller de var. İnsanlığın gelişim potansiyeli hiç bu kadar yüksek olmamıştı ama başarısızlığın bedeli de hiç bu kadar ağır olmamıştı.”
(Gelecekte çok daha fazla ürünü robotlar ve 3 boyutlu yazıcılar üretecektir. Dolayısıyla ürünlerin fiyatları ucuzlayacaktır. Fakirler daha fazla ürüne erişebilecektir. Daha kaliteli bir hayat süreceklerdir. Temel ihtiyaçları karşılamak sorun olmayacaktır. Ama gelecekte yeni pahalı ürünler piyasaya çıkmaya devam edecektir. Mesela uzaya çıkma hizmetleri verilmeye başlanabilir. Mars'ta oteller kurulmaya başlanabilir. Zenginler uzaya turistik gezi yapmak isteyebilir. Geçmişte nasıl Amerika'ya yerleşen insanlar olduysa, gelecekte Mars'a yerleşmeye başlayan insanlar olabilir. Orada teknoloji sayesinde yaşanabilir konforlu ortamlar kurulmaya başlanabilir. Orta sınıfın oraları görmek gibi hayalleri olmayacaktır. Ama zenginlerin ellerindeki parayla oraları da görme imkanları olacaktır. Yani para biriktirmek anlamını kaybetmeyecektir.)

Alıntılar: Yapay Zeka 2041 - Geleceğimiz İçin On Vizyon / Kai-Fu Lee

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder