Zayıflatılmış, etkisizleştirilmiş virüs, bakteri vücuda verilir. Bağışıklık sistemi bunları tanıyıp, onlara karşı savunmayı öğrenir. Bildiğimiz “aşılamak” budur. Vücut, gerçek virüsle, bakteriyle karşılaştığında artık savunmayı biliyordur. Hep geçerli olan bu aşılama tekniğini Uğur Şahin ve Özlem Türeci değiştiriyorlar. Vücudun, virüse karşı savaşacak en ilgili antikorları üretmesini sağlıyorlar. Aşı, bu teknikle daha hızlı oluşturulabiliyor. Vücudun bağışıklık sistemi daha hızlı hazır hale gelebiliyor. Yani sadece Covid-19'a karşı değil, her türlü virüse, bakteriye karşı kullanılabilecek yeni bir aşılama tekniği oluşuyor. Hatta, bağışıklık sisteminin kanserli hücrelerle bile savaşmasını sağlayabilecek aşıları geliştirdiklerini yakın gelecekte duyabiliriz.
Chris Anderson: Sanırım bundan 20 yıl
önce kurduğunuz ilk şirketin amacı, kanseri yenmek için insanın
bağışıklık sisteminin gücünü kullanmaktı.
Uğur Şahin: Kanser ve diğer
hastalıklarla savaşmak için hastanın bağışıklık sistemini
kullanmak bizim için hep önemliydi. İmmunolog olarak bağışıklık
sisteminin ne kadar güçlü olduğunu biliyoruz. Ancak şunu da
gördük ki insan bağışıklık sistemi, kanser vakalarında,
kanser hücreleriyle savaşmıyordu. Savaşabilirdi ama savaşmıyordu.
Bu yüzden immüno terapiler geliştirmek istiyorduk. Yani bağışıklık
sisteminin gücünü kullanan ve bu gücün, kanserli hücrelerle
savaşmasını sağlayan tedaviler. Üniversite ortamında,
monoklonal antikor geliştirmeye devam edemeyeceğimizi anladık,
çünkü monoklonal antikor geliştirmenin maliyeti, klinik bir teste
başlamadan bile 20-30 milyon avro arasındaydı. Biz de finansman
alacak bir şirket kurmaya karar verdik.
CA: Pekâlâ, bu olağanüstü RNA
molekülünden konuşalım, bu konu nasıl ilginizi çekti ve nasıl
işinizin odağı oldu. Ve tabii, BioNTech’in kuruluşuna nasıl
yön verdi. Bundan bahseder misiniz?
UŞ: mRNA doğal bir molekül, yaşamın
ilk moleküllerinden biri. Genetik bilgi taşıyan bir kurye. Ancak
DNA’ya kıyasla stabil değil. İnsan hücrelerine bilgi transferi
için kullanılıyor. İnsan hücreleri de bu bilgiyle proteinler
yapabiliyor, bunlar da tıbbi tedaviler için kullanılabiliyor.
Örneğin bir aşı proteini yapmak için veya antikor olan bir
protein yapmak için veya başka bir ilaç olan bir protein yapmak
için. Bu molekül sınıfı bizi büyülemişti çünkü şu çok
açıktı ki mRNA çok hızlı üretilebiliyordu, birkaç gün
içinde. Biz de doktorlar olarak kişiselleştirilmiş ilaç konusuna
çok ilgiliydik. Yani bir kanser hastası için özel olarak
tasarlanmış tedavi ve immüno terapi çünkü kanser tedavisindeki
zorluklardan biri her hastanın farklı bir tümörü olması. Aynı
tip tümöre sahip iki hastaya ait iki tümörü karşılaştırdığınızda
benzerliğin yüzde 3′ten az olduğunu, tümörün yüzde 97
benzersiz olduğunu görürsünüz. Bir hastanın tümörünü
tanımlayabilmek bugün hâlâ mümkün değil. İşte bu yüzden,
immüno terapi olarak kullanılabilecek bir teknoloji arayışındaydık,
ayrıca mümkün olan en kısa zamanda bir tedavi geliştirmede
kullanılabilecek bir teknoloji. Tümörün genetik dizilimini
alabileceğimiz ve buna göre birkaç haftada kişiselleştirilmiş
aşı yapabileceğimiz bir fikir doğdu.
Özlem Türeci: mRNA’nın büyük bir avantajı çok yönlü olması. Uğur’un söylediği gibi çok sayıda mesaj iletebilirsiniz. Bir yandan, o hücrede üretilmesini istediğiniz proteinin bir taslağını iletebilirsiniz. Ama aynı molekül içinde, bu proteinin nasıl oluşması gerektiğini de mRNA içine tasarlayabiliyorsunuz, hücrenin protein yapı taşlarına talimat vererek. Yani bu proteinin, yüksek miktarda veya uzun süreli oluşturulması kararını verebiliyorsunuz, hücre içinde bu proteinin farmakokinetiğinin nasıl olacağını.
CA: T-hücresinin, aşınıza nasıl
yanıt verdiğine dair bir slaytınız var. Bunu gördüğünüzde,
süreçte hangi aşamadaydınız? Ve böylesi muhteşem bir tepkime
gördüğünüzde çok şaşırdınız mı?
ÖT: Bunu zaten hayvan modellerinde
görmüştük çünkü aynı zamanda bağışıklık tepkimesini
ölçmek için varlar. Bu slaytta görünen, sol tarafta bir lenf
nodülü, hiçbir RNA tedavisi veya aşısı olmamış bir model. Sağ
tarafta ise, tedavi alan bir organizmanın lenf nodülü. Örnek
bir hayvana ait. Lokalizasyonun da önemi var. RNA nano partikülleri,
lipit kapsülleri içinde bir araya getirdik, böylelikle mRNA lenf
nodüllerine taşınabildi, herhangi bir yer değil, lenf nodüllerine
taşınıyor ve lenf nodüllerinde dendritik hücreler dediğimiz çok
özel bir hücreye ulaşıyorlar. Bu hücreler bağışıklık
sisteminin koçları. Tüm diğer özel kuvvetleri göreve çağıran
ve suçluyu yakalamak için onları eğiten bir komutan gibi. Bu
hücrelere ulaşabilmek çok önemli. Sağ tarafta, bu hücrelere
ulaşmanın etkilerini görüyorsunuz. Çok sayıda kırmızı nokta
var. Bunlar, antijeni tanımak için eğitilmiş T hücreleri, yani
mRNA’nın getirdiği protein. Klonlardan oluşan bir orduya
dönüştüler. Bu kırmızı noktalar, tek bir amacı olan bir ordu,
mRNA tarafından kodlanmış bu spesifik proteine saldırmak.
CA: Son 100 yıl içinde insanlığı
etkileyen en tehlikeli patojenin dizilimini yalnızca birkaç gün
inceleyerek birkaç aşı adayı ortaya çıkarabildiniz. Ve
sanıyorum ki sonraki haftalarda ve aylarda bunun işe yarayacağına
dair duyduğunuz güven arttı. İnsan denemelerinin sonuçları
gelene kadar da -- sanırım geçen yıl Kasım ayıydı -- tam emin
olamadınız. O andan bahseder misiniz?
ÖT: Bir Pazar günü bu sonuçları
bekliyorduk, bağımsız bir komite tarafından yapılan bu
denemelerin değerlendirmesi. Uğur dedi ki, ″Bu verilerin ne yönde
çıkacağına bir bakalım.″ Olumlu mu olumsuz mu olacağı belli
değildi. Sonuç çıkınca da rahatladık. Aşının etkili olduğunu
hatta yüzde 90 üzeri bir oranla oldukça etkili olduğunu duymak
çok güzel bir histi.
CA: Bu sefer olanlardan yola çıkarak
ve tabii daha önceki aşı çalışmalarına kıyasla inanılmaz bir
hızla olduğunu da eklersek, Başka bir virüsün tehdidi altına
girersek, eğer gerekirse aşı için gereken zamanı hızlandırabilir
miyiz?
UŞ: Evet, Chris, bu harika bir
soru. Aslında dünya bir pandemiyle yüzleşmeye hazır değildi.
Bilim ve aşı geliştiriciler mükemmel bir edayla yanıt verdi.
Pandemi hâlâ sürerken 12 aydan kısa bir süre içinde etkili bir
aşı bulmak inanılmaz. Ancak şu an karşı karşıya olduğumuz
zorluk, yeterli üretim kapasitemizin olmaması. Teoride bir sonraki
pandemi için hazır olmamız gerek, sadece ışık hızında bir aşı
geliştirmek için değil ayrıca ışık hızında aşı geliştirip
dağıtabilmek için. Şu an ihtiyacımız olan şey elimizde olmayan
ek bir element: Üretim kapasitesi. Ve hazır bekleyecek bir üretim
kapasitesi. Kendimizi öyle bir pozisyona getirebilmeliyim ki 12
milyar doz aşıyı üretebilelim, ardışık iki doz stratejisini
düşünürseniz, altı aydan kısa süre içinde. Bu teknik olarak
mümkün. Hükûmetler ve uluslararası organizasyonlar üretim
kapasitesine, hazır beklemede kapasiteye yatırım yaparsa bunu
başarmakla kalmayıp aşı çalışmalarını daha da hızlandıracak
standart bir süre ve süreç bilgisine de sahip oluruz. Yani
teoride, sekiz aydan bile daha kısa süre içinde bir aşı yapıp
bunu dağıtmayı başarabiliriz.
CA: mRNA teknolojisini kanser ve diğer
hastalıkların tedavisinde kullanmak konusunda geçen yıl
yaşananlar size ne tür bilgiler veriyor? Bu nasıl bir yol izliyor?
UŞ: Şu an sahip olduğumuz şey,
onaylanmış bir teknoloji ve onaylanmış bir ürün. Koronavirüs
mRNA aşısı, mRNA’nın gücünü ve bu yaklaşımın güvenli
olduğunu gösteriyor. Ek olarak, yeni bir teknolojiye ve yeni
tedavi yöntemlerine kapı açıyor. Şu an kanser için
kullandığımız mRNA molekülleri -- klinik geliştirmede şu an
10′dan fazla ürünümüz var -- kanserin farklı türlerine karşı
çeşitliler. Bulaşıcı hastalık aşıları konusunda sahip
olduğumuz başarının kanser immünoterapisinde de kullanılacağına
güveniyorum.
UŞ: Düşündüğünüz zaman, hastalık denen durum, hücreler arası iletişimin bozulmasıdır. Örneğin oto immün hastalık, bağışıklık hücrelerinin normal hücrelere saldırması durumu. Ve gerçekten de bağışıklık sistemine bunu durdurmasını öğretecek haberci RNA terapileri tasarlayabiliriz. Üstelik tüm bağışıklık sistemini kısıtlamadan ve yalnızca saldırı yapan bağışıklık hücreleriyle iletişim kurarak. Daha fazla hassasiyet oranıyla daha spesifik olabiliriz.
CA: Son iki yıl
içinde BioNTech’in başarısı, yaşanan harika gelişmeler
neticesinde sanırım şirketin değeri tavan yaptı. Bu ikinizi de
inanılmaz varlıklı yaptı, sanırım şu an ikiniz de
milyardersiniz. Bunu deneyimlemek sizin için nasıl oldu? Bazen çok
fazla para beraberinde çok sorun getiriyor. Bu bir dikkat
dağınıklığı yaratıyor mu?
ÖT:
İnovasyonu, temel görevi edinmiş bir şirket için çok fazla para
hiçbir zaman sorun olmaz. Çünkü inovasyon demek yatırım
demektir. Yoksa yalnızca iki tür ürün veya yüksek tıbbi
ihtiyaçların çözümü için kademeli gelişim olurdu.
UŞ: Bu bize
şirketimizi dönüştürmek için bir fırsat veriyor. Bu işe
atıldığımızda -- 2020′nin başında içinde bulunduğumuz
durumla kendimizi kıyasladığımızda klinik denemelerde bir grup
ürün adayımız vardı fakat şirket her yıl veya iki yılda bir
finansmana ihtiyaç duyuyordu. Şimdi ise şirketin tam vizyonunu
gerçekleştirebileceği bir durumdayız. BioNTech’i karşılanmayan
aşırı tıbbi ihtiyaç olduğu zaman yeni tür tedaviler sunmak
için kurduk. Ama şimdi bunu daha geniş ölçekte yapabiliyor ve
inovasyonları hastalara daha hızlı getirebiliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder