24 Ağustos 2025 Pazar

İnsanın Aklından Geçenleri Okumak Mümkün Olabilecek mi? – Beyin

 

Bazen bir resim ya da yazı bize bir şey hatırlatır. Ne zaman aynı bilgiyi hatırlasak, beynimizde hep aynı sinir ağı örüntüsü devreye girer. Bir düşüncenin aklımıza gelmesi de o düşünceyle ilişkili sinir ağı örüntüsünün tekrar ateşlenmesiyle gerçekleşir.

Peki gelecekte bir insanın aklından geçenler okunabilecek mi? Aslında aklımıza gelen düşünceler ile beynimizde ateşlenen sinir ağları ilişkilidir. Bu sinir ağları yeterince hassas biçimde takip edilebilirse, düşüncelerimizi belli bir ölçüde çözümlemek mümkün olabilir.

***

Fried ve çalışma arkadaşları elektrotları ön temporal loba yerleştirdiklerinde, hemen dikkate değer bir bulgu buldular. İnsanlardaki tek tek nöronların resim, isim ve hatta bir kavrama karşı olağanüstü seçici olabildiğini keşfettiler. Bir hastayı yüzlerce yer, nesne, yüz ve kelimeyle bombardıman eden ekip, genellikle bir ya da iki resmin belli bir hücreyi tetiklediğini buldu. Örneğin bir nöron sadece ve sadece Bill Clinton’ın resimleri gösterildiğinde ateşleme yaptı. İnsanlara ait nöronların çok sayıda fotoğrafa verdiği tepkinin seçici olduğu yıllardır bildiriliyor. Bu fotoğraflar arasında hastanın aile fertleri, Sydney Opera House ya da White House gibi meşhur mekânlar ve hatta Jennifer Aniston ve Homer Simpson gibi televizyon ünlülerinin fotoğrafları var. Bu nöronları aktive etmek için yazılı kelimenin genellikle yeterli olması dikkat çekiyor: aynı nöron “Sydney Opera” kelimeleri ve bu meşhur kent simgesinin görüntüsü karşısında ateşleme yapacaktır.

Bir elektrotu körlemesine yerleştirip rastgele bir nöronu dinleyerek Bill Clinton hücresini bulabileceğimizi bilmek insanı büyülüyor. Bunun anlamı, herhangi bir anda gördüğümüz görüntüye tepki olarak milyonlarca hücrenin ateşleme yapması gerektiğidir. Ön temporal lobdaki nöronların kişi, konum ve hatırlanabilir olan diğer kavramlar için yaygın dahili bir kod oluşturduğu düşünülüyor. Clinton’ın yüzü gibi her bir belirli resim, faaliyette olan ve olmayan nöronların belli bir örüntüsünü tetikliyor. Bu kod o kadar hatasız ki, hangi nöronların ateşleme yapıp hangilerinin sessiz kaldığına bakarak kişinin ne gördüğünü yüksek doğrulukla tahmin etmesi için bir bilgisayar eğitebiliriz.
...

Bu bilinç kodu bariz biçimde sabittir ve tekrarlanabilir: hasta ne zaman Bill Clinton’ı düşünse aynı hücreler ateşleme yapar. Aslında hiçbir nesnel dış uyarı olmadığı durumda eski başkanın resmini sadece kafada canlandırmak bile bu hücrenin faaliyete geçmesi için yeterlidir. Ön temporal lobdaki nöronların büyük bölümü, gerçek resimler ve zihinde canlandırılan resimler için aynı seçiciliği gösterir. Bellektekilerin anımsanması da bu nöronları faaliyete geçirir. Hasta The Simpsons videolarından birini izlerken ateşleyen tek bir hücre, tamamen karanlık ortamdayken o filmin klibini seyrettiğini her hatırladığında yine ateşledi.
...

Sabit konum hücrelerinin bulunduğu arka singulat bölgesi, “konum hücrelerinin” yer aldığı parahipokampal girus (hipokampusun [beyin çıkıntısının] yanında) denilen bölgeyle yakından ilişkilidir. Bir hayvan mekânda belli bir yer tuttuğu zaman (örneğin bildiğimiz bir odanın kuzeydoğu köşesi) bu nöronlar ateşleme yapar. Konum hücreleri, çeşitli duyusal ipuçlarına karşı son derece sabittir, hatta hayvan zifiri karanlıkta dolaşırken mekân seçici ateşlemeye devam ederler. Bu nöronların, hayvanın nerede olduğuna dair ne düşündüğünü bariz bir şekilde kodlaması çok ilginçtir. Bir fare zeminin, duvarların ve tavanın rengi değiştirilerek tanıdık başka bir odaya dönüştürülen mekâna “ışınlanırsa,” hipokampustaki konum hücreleri bu iki yorum arasında kısa bir süre bocalar, ardından bu yanıltıcı odaya uygun ateşleme örüntüsüne alışır. Bu bölgedeki nöron sinyallerinin kod çözümlemesi son derece geliştiği için, sinir hücrelerinin ortak ateşleme örüntüsüne bakarak hayvanın nerede olduğunu (ya da nerede olduğunu sandığını) söylemek mümkün hale geldi. Hatta konumsal yörüngenin adeta hayali olduğu uyku sırasında bile mümkün hale geldi. Birkaç yıl içinde, düşüncelerimizin gerçek dokusunu şifreleyen benzer soyut kodların insan beyninde çözülebilir olacağını düşünmek fazla abartılı görünmüyor.

Alıntı: Bilinç ve Beyin - Beynin Düşüncelerimizi Nasıl Kodladığını Çözmek - Stanislas Dehaene

***

Aslında Stanford Üniversitesi'nde beyne yerleştirilen mikroelektrotlarla, bireylerin dilsel düşüncelerini (iç seslerini) %74 doğrulukla çözümleyebilen bir beyin–bilgisayar arayüzü geliştirildi bile: Yeni beyin implantı, kişinin 'iç monologunu' çözebiliyor


9 Temmuz 2025 Çarşamba

Bilincin Olabilmesi İçin Hissedebilmek mi Gerekiyor! - Beyin

 

...Peki ya bayılma olarak bildiğimiz senkop gerçekleştiğinde bilince ne olur? Beyin sapına ve serebral kortekse giden kan akışı aniden kritik düzeyin altına düştüğünde bayılırız. Özellikle beyin sapı olmak üzere, duyguların oluşumuna önemli ölçüde katkıda bulunan beyin merkezlerindeki nöronlara giden oksijen ve besin maddelerinin yetersiz kalması sonucunda, beynin faaliyetlerinin büyük bir bölümü geçici olarak kesintiye uğrar. Organizma bünyesinden aktarılan bilgiler aniden merkezi sinir sisteminin dışında kalır ve duyguların bilince katkısı birden kesintiye uğrar. Kişinin kendisinin ve çevresinin farkında olmamasının yanı sıra kas gücü de zayıflar; bu nedenle, bayılan kişi kendinden geçerek yere düşer. Tıpkı Paris’teki Salpêtrière Hastanesi’nde Jean-Martin Charcot’un histeri üzerine yaptığı çalışmalar sırasında hastalarının bayılarak düşmesi gibi. Charcot, 19. yüzyılın ikinci yarısında nöroloji ve psikiyatri alanlarında önde gelen bir bilim insanıydı. Günümüzde artık görülmeyen histeri hastalığı üzerine yaptığı çalışmalarla ün kazanmıştı. Sigmund Freud, Charcot’un bazı derslerine katılarak kendi çalışmaları için büyük fayda sağlamıştır.

Bilinç kaybının beyin sapı ile ilişkilendirilmesi, çağdaş bir görüş olup, bir başka önemli bilim insanı olan Nörolog Fred Plum tarafından da ortaya konmuştur. Beyin sapının bilincin anahtarı olmasına dair benim açıklamam ise, duyguların homeostatik faaliyetlerin ifadeleri ve bilincin oluşturulma sürecinin temel bileşenlerinden olduğu görüşüyle ilintilidir. Artık hem homeostazın hem de duyguların ardındaki mekanizmanın önemli bileşenlerinin, beyin sapının üst kısmında, trigeminal sinir girişi seviyesinden yukarıda ve tam olarak bu bölümün arka kısmında yer aldığını biliyoruz (Şekil IV.1’de “B” ile gösterilen alan). Beyin sapının bu bölümünün zarar görmesi komaya neden olur.

Şekil IV.1: Kesitten alınan detay, beyin sapının büyütülmüş görüntüsüdür. B ile gösterilen alanda oluşan hasar bilinç kaybına yol açar. A ile gösterilen alanda oluşan hasar motor bozukluklarına neden olur.
Şekil IV.1: Kesitten alınan detay, beyin sapının büyütülmüş görüntüsüdür. B ile gösterilen alanda oluşan hasar bilinç kaybına yol açar. A ile gösterilen alanda oluşan hasar motor bozukluklarına neden olur.

İlginç olan, aynı bölümün ön kısmında (Şekil IV.1’de “A” ile gösterilen alan) bir hasar oluşmasının komaya yol açmaması, bilinç durumunu hiç etkilememesi, fakat bunun yerine daha önce değindiğim “sürgüleme sendromu” adı verilen duruma neden olmasıdır. Bu sendromdan mustarip olan kişiler uyanıktır ve bilinçlidir, ancak çoğunlukla hareket edemedikleri için iletişim becerileri de büyük ölçüde azalır.

Alıntı: Hissetmek ve Bilmek: Aklın Bilinç Kazanması - Antonio Damasio

***

Bu gerçekten çok ilginç bir gözlem. Beyin sapı zarar gördüğünde bilinç kapanıyor! Beyin sapı, beynin bedeni hissetmesini sağlayan bölüm. Yani beyin bedeni hissedemediği zaman bilinç yok oluyor. Bilincin varlığının, bedeni hissetmekle çok güçlü bir bağlantısı var gibi görünüyor!

Eğer Antonio Damasio haklıysa bu şu anlama gelir. Bir bilincin oluşması için hissedilebilen bir bedenin varlığı şart. Bu durum bulut tabanlı YZ’lerde bir bilincin oluşturulmasını zorlaştırabilir. Çünkü onlar sunucu bilgisayarlarda çalışıyor. Dolayısıyla hissedebilecekleri bir bedenleri olmayacak. Ama bunun yerine, robotların hissedebilecekleri bir bedenleri olabilir. Bedeni algılayıcılarla hissedeceklerdir. Böylece robotlarda bilinç de oluşturulabilir. Robotlarda bilinç oluşturulabileceğini zaten Antonio Damasio da kabul ediyor. Ama onun vurguladığı gibi bilinç için hissedilebilen bir beden gerçekten şartsa bulut tabanlı YZ’lerde bilinç oluşturulamaz! Gerçi robotların, kendi YZ’leri yerine bulut tabanlı YZ’yi kullanmaları sağlanabilir. Robotlar hissettikleri beden verilerini bulut tabanlı YZ’ye gönderebilirler. Böylece bulut tabanlı YZ, hissettiği bir çok robot bedene sahip olmuş olur. Ve sunucu bilgisayarlarda da bilinç oluşması mümkün olur.

1 Temmuz 2025 Salı

Bilinç Aslında Nedir! – Beyin

 

BİLGİLERİN BİR ARAYA GETİRİLMESİ

"Bilincin" oluşturulma süreci, başarılı bir müteahhidin inşaat projesi için gereken malzemeleri ve ustaları bir araya getirmesi gibi düşünülebilir. Bilinç, ait olmanın gizemini rastlantısal varoluşlarıyla ortaya çıkaran akıl ögelerini bir araya getirir. Bunlar, bana (ya da size) bazen duyguların üstü kapalı ve incelikli diliyle, bazen sıradan imgelerle ya da durum için uygun kelimelerle ifade bularak, bunları düşünen, bu görüntüleri gören, bu sesleri duyan ve bu duyguları hisseden kişinin ben olduğumu (ya da siz olduğunuzu) bildirir. "Ben" ve "siz", zihinsel ve bedensel bileşenlerle tanımlanır. Zihinsel olaylarla genel vücut fizyolojisi arasındaki bağlantı sağlam bir şekilde kurulduğu sürece sorun yoktur. Sadece beyniniz değil, tüm organizmanız üzerinde sizin yararınıza olan ve sonu gelmeyen bir oyunun sahnelendiği açık bir sahne olduğu için bilincin oluşturulmasından sorumlu "müteahhidiniz", dünyanın ayaklarınızın altına serileceğini söyler. Bilinci inşa etmek için tek tek döşenen tuğlalar bilgiden ibarettir; bu bilgiler, aklın diğer bölümlerinde yer alanlardan farklı değildir. Substratı (alt katmanı), sayıları sürekli artan imgelemlerdir; bunlara, beyin ile vücut arasındaki etkileşimlerine dayanan ve duygu adını verdiğimiz, mücadele ile tamamlanan karma imgeler de dahildir. Aklın işleyiş yollarında, üst üste yığılmış bilgi ögeleri, yani yaşadığımız anı tanımlamaya yardımcı olan imgeler yığını, var olduğumuzun şaşmaz göstergesidir.

Bilinç, akan imgeler sırasında otomatik olarak bu imgelerin kime ait olduğu, onun organizmasında gerçekleştiği ve en nihayetinde aklın da o kişiye ait olduğu düşüncesini ortaya koymaya yetecek şekilde bilgilerin bir araya getirilmesidir. Bilincin sırrı, bilgileri bir araya getirmek ve bu bilgiyi, aklın "kimlik" belgesi olarak sunmaktır. Çok sayıda imge işlendiğinde bütünleştirme devreye girse de bilinç, yalnızca zihinsel ögelerin bütünleştirilmesinden ibaret değildir.

Geriye dönüp bakıldığında, bilinç arayışında tekrar tekrar yapılan hata, onu "özel" bir işlev, hatta ayrı bir "madde", akıl ya da temelleriyle bağlantısı olmayan ama akıl sürecinde hissedilen bir koku gibi ele almak olmuştur. Soruna çok daha makul çözümler düşünenler bile, konuyu olması gerektiğinden daha gizemli hale getirmiştir.

Alıntı: Hissetmek ve Bilmek: Aklın Bilinç Kazanması - Antonio Damasio


Gerçekten çoğumuz “bilincin sırrını” olması gerektiğinden daha gizemli hale getiriyoruz. Belki bilinci yapay olarak oluşturmak da göründüğü kadar zor olmayabilir, en azından gelecekte.