Özellikle tartışmalı bir konu olan
ve ABD hükümetinin mali kaynaklarını kısıtladığı kök hücre
araştırmalarını düşünün. Kök hücre araştırması,
biyolojinin temelini oluşturan ve biyoteknoloji devriminin bir
parçası olarak yürütülmeye çalışılan bilgi işlem
süreçlerinin denetlenmesi ve etkilenmesine yönelik birçok
düşünceden yalnızca biridir. Hücre terapisi alanında bile
embriyonik kök hücre çalışmaları üzerinde süregelen
anlaşmazlıklar, yalnızca aynı hedefe farklı yollardan
ulaşılmasını hızlandırmaya yaramıştır. Örneğin,
transdiferansiyasyon (deri hücresi gibi bir hücre tipinin diğer
tipteki hücrelere dönüştürülmesi) hızlı bir ilerleme
kaydetmiştir.
Beşinci bölümde bildirdiğim gibi,
son dönemde bilim insanları deri hücrelerini birkaç tipteki diğer
hücre türlerine farklılaştırabildiklerini gösterdiler. Hastanın
kendi DNAsıyla farklılaştırılmış hücrelerin sınırsız bir
kaynağını vaat eden bu yaklaşım, hücre terapisi
araştırmalarının kutsal kâsesine ulaşma hedefini temsil
etmektedir. Bu yaklaşım ayrıca DNA hataları olmayan hücrelerin
seçilmesini sağlamasıyla, sonuçta (hücrelerin
gençleştirilebilmeleri için) genişletilmiş telomer dizilerini
sağlayabilecektir. Örnegin, Harvard'ın büyük yeni araştırma
merkezi ile California'nın üç milyar dolar teminatlı başarılı
girişimi gibi bu tür çalışmaları destekleyen projeler sayesinde
doğrudan embriyonik kök hücre araştırmalarında bile ilerleme
kaydedilmiştir.
(Hücre kromozomlarındaki telomerler üzerinde kontrol sağlandığında, hücrenin bölünebilme sayısındaki sınır arttırılabilecek. Böylece hücreler sürekli bölünerek vücudu hep yenileyebilecek. Bu da yaşlanmayı durduracaktır. Ölümsüzlük bile mümkün hale gelebilecektir. :-) )
Kök hücre çalışmaları üzerindeki kısıtlamalar talihsiz olmakla birlikte, biyoteknolojinin kapsadığı geniş alan şöyle dursun, hücre terapisi araştırmalarının önemli ölçüde etkilenmiş olduğunu bile söylemek zordur.
(Hücre kromozomlarındaki telomerler üzerinde kontrol sağlandığında, hücrenin bölünebilme sayısındaki sınır arttırılabilecek. Böylece hücreler sürekli bölünerek vücudu hep yenileyebilecek. Bu da yaşlanmayı durduracaktır. Ölümsüzlük bile mümkün hale gelebilecektir. :-) )
Kök hücre çalışmaları üzerindeki kısıtlamalar talihsiz olmakla birlikte, biyoteknolojinin kapsadığı geniş alan şöyle dursun, hücre terapisi araştırmalarının önemli ölçüde etkilenmiş olduğunu bile söylemek zordur.
Hükümetin getirmiş olduğu birtakım
kısıtlamalar, köktenci hümanizmin önceki bölümde ele aldığım
bakış açısını yansıtır. Örneğin, Avrupa Konseyi, “İnsan
hakları, kalıtım yoluyla yapay olarak değiştirilmemiş genetik
örüntü devralma hakkını da içerir," açıklamasını
yapmıştır. Konseyin bildirisinin belki de en ilginç yönü, bir
kısıtlamayı hak olarak belirlemesidir. Tıpkı aktivistlerin,
açlıktan ölmekte olan Afrikalı ulusları biyomühendislik
yöntemleriyle üretilmiş ürünleri tüketmek gibi onur kırıcı
bir durumdan “korudukları” gibi, konseyin de yine aynı ruhla,
doğal bir hastalığın doğal olmayan yöntemlerle tedavi
edilmemesini bir insanlık hakkı olarak savunacağını sanıyorum.
Teknik ilerlemenin sağladığı
yararlar sonunda bu tür teknoloji karşıtı duygusal refleksleri
bastırmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde üretilen
ürünlerin çoğu zaten genetiği değiştirilmiş organizmalardır.
Asyalı uluslar kalabalık nüfuslarını doyurabilmek için bu
teknolojiyi hızla benimsemektedirler ve hatta Avrupa bile genetiği
değiştirilmiş gıdaları onaylamaya başlamaktadır. Konu, geçici
de olsalar gereksiz kısıtlamaların milyonlarca insanın giderek
artan acıları çekmesine neden olabileceği için önemlidir.
Ancak teknik gelişme, karşı konulmaz ekonomik kazançlarla ve
insanın sağlığı ile esenliğini sağlayan köklü iyileşmelerle
körüklenerek binlerce cephede ilerlemektedir.
(İnsanlar ağaçları aşılamayı öğrendiklerinde daha iyi bir üretim sağlamışlardır. İlk yapılmaya başlandığında bazı insanlara doğal gelmemiştir. Ne kadar tepki gösteren olmuştur acaba. :-) Tabii bu işlem yıllardır yapıldığı için insanlar artık alıştılar. İşte GDO'lar da daha iyi bir üretim sağlamaktadır. Bitkilerin DNA'ları, daha iyi bir üretim sağlayacak şekilde teknolojik genlerle aşılanmaktadır. Bu yöntem daha güzel bir tat için de kullanılabilir. Aşılanmış ağaçlar gibi aşılanmış bitki DNA'ları da insanlara zamanla doğal gelecek. :-) )
(İnsanlar ağaçları aşılamayı öğrendiklerinde daha iyi bir üretim sağlamışlardır. İlk yapılmaya başlandığında bazı insanlara doğal gelmemiştir. Ne kadar tepki gösteren olmuştur acaba. :-) Tabii bu işlem yıllardır yapıldığı için insanlar artık alıştılar. İşte GDO'lar da daha iyi bir üretim sağlamaktadır. Bitkilerin DNA'ları, daha iyi bir üretim sağlayacak şekilde teknolojik genlerle aşılanmaktadır. Bu yöntem daha güzel bir tat için de kullanılabilir. Aşılanmış ağaçlar gibi aşılanmış bitki DNA'ları da insanlara zamanla doğal gelecek. :-) )
Leon Fuerth'ün yukarıda aktarılan
gözlemi, bilgi teknolojileri hakkında kaçınılmaz bir yanlış
kanıyı açığa vurmaktadır. Bilgi teknolojileri yalnızca
seçkinlere açık değildir. Daha önce irdelendiği gibi arzulanan
bilgi teknolojileri hızla yaygınlaşmakta, neredeyse bedava
olmaktadır. Pahalı ve seçkin bir kesime ait oldukları dönem pek
iyi işlemedikleri dönemdir (yani gelişimlerinin ilk dönemleridir).
Bu yüzyılın ikinci on yılının
başlarında ağ, görüntülerin gözlüklerimizden ve
merceklerimizden doğrudan retinamıza yazılması ve çok yüksek
bant genişliğine sahip kablosuz internet erişiminin giysilerimizin
içinde yer almasıyla tam kapsamlı görsel işitsel sanal
gerçekliği sağlayacaktır. Bu olanaklar yalnızca ayrıcalıklı
bir kesime ait olmayacaktır. Tıpkı cep telefonları gibi iyi işler
duruma geldiklerinde her yerde bulunabileceklerdir.
2020'lerde sağlığımızı koruyup
zihinsel yeteneklerimizi artıran nanobotların kanımızda bulunması
rutinin bir parçası olacaktır. Bunlar iyi işler duruma
geldiklerinde ucuzlamış olacak, yaygın kullanılacaklardır.
Yukarıda irdelediğim gibi bilgi teknolojilerinin ilk dönem
benimsenmesi ile geç dönem benimsenmesi arasında geçen sürenin
kendisi de ivmelenerek bugün geçerli olan on yıllık süreden,
yirmi yıl içinde yalnızca birkaç yıla düşecektir. Biyolojik
olmayan zekâ artık beyinlerimizde kendine bir yer edindiğinde,
bilgi teknolojilerinin doğasına uygun olarak en azından
yeteneklerini her yıl ikiye katlayacaktır. Zekâmızın biyolojik
olmayan bölümü böylelikle çok geçmeden ağır basar duruma
gelecektir. Bugün arama motorları nasıl varsıllara özgü bir
lüks değilse, bu da bir lüks olmayacaktır. Bu tür bir büyümenin
arzulanır olup olmadığı konusunda bir tartışma söz konusu
olduğunda, kimin kazanacağını tahmin etmek çok kolaydır; çünkü
gelişmiş zekâya sahip olanlar çok daha iyi tartışmacılar
olacaklardır.
(Beyine yapay sinir eklentileri takılacak. Bu eklentiler sayesinde beyin daha iyi çalışacak. Daha zeki olacak. Hatta zamanla bu eklentiler, biyolojik asıl beyin yerine daha etkin düşünen birim olacaktır. :-) )
(Beyine yapay sinir eklentileri takılacak. Bu eklentiler sayesinde beyin daha iyi çalışacak. Daha zeki olacak. Hatta zamanla bu eklentiler, biyolojik asıl beyin yerine daha etkin düşünen birim olacaktır. :-) )
Ray Kurzweil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder