10 Ağustos 2019 Cumartesi

Biyolojik Yerine Yapay Birimler - Alıntı


Özellikle tartışmalı bir konu olan ve ABD hükümetinin mali kaynaklarını kısıtladığı kök hücre araştırmalarını düşünün. Kök hücre araştırması, biyolojinin temelini oluşturan ve biyoteknoloji devriminin bir parçası olarak yürütülmeye çalışılan bilgi işlem süreçlerinin denetlenmesi ve etkilenmesine yönelik birçok düşünceden yalnızca biridir. Hücre terapisi alanında bile embriyonik kök hücre çalışmaları üzerinde süregelen anlaşmazlıklar, yalnızca aynı hedefe farklı yollardan ulaşılmasını hızlandırmaya yaramıştır. Örneğin, transdiferansiyasyon (deri hücresi gibi bir hücre tipinin diğer tipteki hücrelere dönüştürülmesi) hızlı bir ilerleme kaydetmiştir.

Beşinci bölümde bildirdiğim gibi, son dönemde bilim insanları deri hücrelerini birkaç tipteki diğer hücre türlerine farklılaştırabildiklerini gösterdiler. Hastanın kendi DNAsıyla farklılaştırılmış hücrelerin sınırsız bir kaynağını vaat eden bu yaklaşım, hücre terapisi araştırmalarının kutsal kâsesine ulaşma hedefini temsil etmektedir. Bu yaklaşım ayrıca DNA hataları olmayan hücrelerin seçilmesini sağlamasıyla, sonuçta (hücrelerin gençleştirilebilmeleri için) genişletilmiş telomer dizilerini sağlayabilecektir. Örnegin, Harvard'ın büyük yeni araştırma merkezi ile California'nın üç milyar dolar teminatlı başarılı girişimi gibi bu tür çalışmaları destekleyen projeler sayesinde doğrudan embriyonik kök hücre araştırmalarında bile ilerleme kaydedilmiştir.
(Hücre kromozomlarındaki telomerler üzerinde kontrol sağlandığında, hücrenin bölünebilme sayısındaki sınır arttırılabilecek. Böylece hücreler sürekli bölünerek vücudu hep yenileyebilecek. Bu da yaşlanmayı durduracaktır. Ölümsüzlük bile mümkün hale gelebilecektir. :-) )

Kök hücre çalışmaları üzerindeki kısıtlamalar talihsiz olmakla birlikte, biyoteknolojinin kapsadığı geniş alan şöyle dursun, hücre terapisi araştırmalarının önemli ölçüde etkilenmiş olduğunu bile söylemek zordur.

Hükümetin getirmiş olduğu birtakım kısıtlamalar, köktenci hümanizmin önceki bölümde ele aldığım bakış açısını yansıtır. Örneğin, Avrupa Konseyi, “İnsan hakları, kalıtım yoluyla yapay olarak değiştirilmemiş genetik örüntü devralma hakkını da içerir," açıklamasını yapmıştır. Konseyin bildirisinin belki de en ilginç yönü, bir kısıtlamayı hak olarak belirlemesidir. Tıpkı aktivistlerin, açlıktan ölmekte olan Afrikalı ulusları biyomühendislik yöntemleriyle üretilmiş ürünleri tüketmek gibi onur kırıcı bir durumdan “korudukları” gibi, konseyin de yine aynı ruhla, doğal bir hastalığın doğal olmayan yöntemlerle tedavi edilmemesini bir insanlık hakkı olarak savunacağını sanıyorum.

Teknik ilerlemenin sağladığı yararlar sonunda bu tür teknoloji karşıtı duygusal refleksleri bastırmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde üretilen ürünlerin çoğu zaten genetiği değiştirilmiş organizmalardır. Asyalı uluslar kalabalık nüfuslarını doyurabilmek için bu teknolojiyi hızla benimsemektedirler ve hatta Avrupa bile genetiği değiştirilmiş gıdaları onaylamaya başlamaktadır. Konu, geçici de olsalar gereksiz kısıtlamaların milyonlarca insanın giderek artan acıları çekmesine neden olabileceği için önemlidir. Ancak teknik gelişme, karşı konulmaz ekonomik kazançlarla ve insanın sağlığı ile esenliğini sağlayan köklü iyileşmelerle körüklenerek binlerce cephede ilerlemektedir.
(İnsanlar ağaçları aşılamayı öğrendiklerinde daha iyi bir üretim sağlamışlardır. İlk yapılmaya başlandığında bazı insanlara doğal gelmemiştir. Ne kadar tepki gösteren olmuştur acaba. :-) Tabii bu işlem yıllardır yapıldığı için insanlar artık alıştılar. İşte GDO'lar da daha iyi bir üretim sağlamaktadır. Bitkilerin DNA'ları, daha iyi bir üretim sağlayacak şekilde teknolojik genlerle aşılanmaktadır. Bu yöntem daha güzel bir tat için de kullanılabilir. Aşılanmış ağaçlar gibi aşılanmış bitki DNA'ları da insanlara zamanla doğal gelecek. :-) )

Leon Fuerth'ün yukarıda aktarılan gözlemi, bilgi teknolojileri hakkında kaçınılmaz bir yanlış kanıyı açığa vurmaktadır. Bilgi teknolojileri yalnızca seçkinlere açık değildir. Daha önce irdelendiği gibi arzulanan bilgi teknolojileri hızla yaygınlaşmakta, neredeyse bedava olmaktadır. Pahalı ve seçkin bir kesime ait oldukları dönem pek iyi işlemedikleri dönemdir (yani gelişimlerinin ilk dönemleridir).

Bu yüzyılın ikinci on yılının başlarında ağ, görüntülerin gözlüklerimizden ve merceklerimizden doğrudan retinamıza yazılması ve çok yüksek bant genişliğine sahip kablosuz internet erişiminin giysilerimizin içinde yer almasıyla tam kapsamlı görsel işitsel sanal gerçekliği sağlayacaktır. Bu olanaklar yalnızca ayrıcalıklı bir kesime ait olmayacaktır. Tıpkı cep telefonları gibi iyi işler duruma geldiklerinde her yerde bulunabileceklerdir.

2020'lerde sağlığımızı koruyup zihinsel yeteneklerimizi artıran nanobotların kanımızda bulunması rutinin bir parçası olacaktır. Bunlar iyi işler duruma geldiklerinde ucuzlamış olacak, yaygın kullanılacaklardır. Yukarıda irdelediğim gibi bilgi teknolojilerinin ilk dönem benimsenmesi ile geç dönem benimsenmesi arasında geçen sürenin kendisi de ivmelenerek bugün geçerli olan on yıllık süreden, yirmi yıl içinde yalnızca birkaç yıla düşecektir. Biyolojik olmayan zekâ artık beyinlerimizde kendine bir yer edindiğinde, bilgi teknolojilerinin doğasına uygun olarak en azından yeteneklerini her yıl ikiye katlayacaktır. Zekâmızın biyolojik olmayan bölümü böylelikle çok geçmeden ağır basar duruma gelecektir. Bugün arama motorları nasıl varsıllara özgü bir lüks değilse, bu da bir lüks olmayacaktır. Bu tür bir büyümenin arzulanır olup olmadığı konusunda bir tartışma söz konusu olduğunda, kimin kazanacağını tahmin etmek çok kolaydır; çünkü gelişmiş zekâya sahip olanlar çok daha iyi tartışmacılar olacaklardır.
(Beyine yapay sinir eklentileri takılacak. Bu eklentiler sayesinde beyin daha iyi çalışacak. Daha zeki olacak. Hatta zamanla bu eklentiler, biyolojik asıl beyin yerine daha etkin düşünen birim olacaktır. :-) )

Ray Kurzweil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder