Einstein, Görelilik Teorisini
tamamlamaya çalışmaktadır. Beklemediği bir rakip edinmiştir.
Hem de kendi alanından bile değil; Bir matematikçi.
Albert:
Bana yardım etmek isteminize gerçekten
çok sevindim.
Hubert:
Yardım etmek mi? Eee... Eğlenceli
olurdu. Ama o fazla uzun sürer.
Hayır, bunu kendi başıma çok daha
çabuk çözerim.
Albert:
Kendi başınıza?
Hubert:
Profesör Einstein, fizik fizikçilere
bırakılamayacak kadar karmaşıktır!
Max (Planck):
Albert keyfini kaçıran nedir?
Albert:
Önce O tamamlayacak.
Max:
Kendini şanslı saymalısın.
Dünyadaki en büyük matematikçilerden
birinin bir fizikçinin davasıyla meşgul olmaya karar vermesi her
gün olan bir şey değil.
Otur Albert. Lütfen...
Albert:
Görelelik, bugüne kadar aklıma gelen
en büyük fikir.
Söyler misiniz; Onu kendi başıma
tamamlamak istemem çok mu yanlış!
Max:
Albert gerçekten akademik övgü için
halka açık bir sidik yarışı mı başlatacaksın!
Üstelik oğullarımız, benim
oğullarım orada gerçek bir savaştayken.
Öyle mi, hımm?
Ayrıca Hubert üst düzey bir
matematikçidir. Ona ayak uydurmaya çalışman ahmaklık olur.
Albert:
Max; Sahip olduğum tek şey bu!
Max:
Hayat işten ibaret değildir Albert.
Yeryüzünde vardır böyle insanlar.
Bu duyguyu derinden yaşarlar. Hayatlarında tek tutundukları dal
odur. Üzerine deli gibi konsantre oldukları konudur. Kafalarında
hep o konu döner. Kafa o konuya kayar istemsiz sıklıkla,
dinlenirken bile. Gerçekten yoktur başka bir şeyleri. Beklenti de yüksektir elbette, yoksa kafalarını takmazlardı o kadar. :-)
Diğer her şeyden vazgeçmiş
gibidirler. Kafa hep aynı konuyla meşgul olduğundan başka şeylere
yetişemezler. Dağınık olmalarının nedeni de budur. Albert
Einstein İngilizce'yi hiç doğru düzgün öğrenememiştir, ABD'ye
yerleştiği halde. Aslında başarabilmelerinin nedeni de budur
zaten; Beynin tüm enerjisini tek bir konuya odaklayabilmeleridir.
Ama geriye pek fazla bir şey de kalmıyor işte. Çaresizdirler. :-)
Daha önce paylaşılmıştı şu
sahne:
Pauline (annesi):
Mileva, hayatım...
Albert'imin yardımına ihtiyaç
duymadığı tek bir konu varsa,
o da bilimdir.
Ama hayatının geri kalanında çok
çaresizdir! :-)
Bu öylesine bir sahne değildir.
İletişim kurmak zor gelir mesela. Zaten asosyaldirler. John Nash,
Isaac Newton, Nikola Tesla da böyledir. Meslektaşları arasında
ünlenince, bu biraz daha kolay olur tabii. Diğer insanlar
onlarla konuşmak isterler, çünkü. :-)
Albert'in başarıyor olması kızlara
da çekici gelmiştir, elbette. Evlenmiştir bile. Ama gerçek şu
ki; Ne çocuklarına ilgi göstermiştir, ne de karısına ilgi
göstermiştir fazla. Çünkü hırs yapmıştır. Kafası tek bir
problemle meşguldür! :-)
Çeşitli nedenleri olabilir. Baştan
ters gitmiş şeyler olabilir. Belki, yanlış şeye odaklanılmıştır.
Bu tür insanlar başaramadıklarında ne olur! Bir şeyler olacakmış
gibi görünmediğinde artık, inanç kalmaz. Motivasyon söner.
Sahip oldukları tek şey oydu çünkü. Yoktur başka şeyleri
gerçekten. İçlerinden gelmez artık, uzun uzun odaklanmak.
Dağılırlar. İlgilerini kaybeder, soğurlar. Normal insan gibi de
olamazlar bunlar ama. Ellerini ayaklarını çekmiş gibi görünürler.
Utangaçlaşırlar. İyice münzevileşirler.
Daha önce bir sahne
paylaşılmıştı yine:
Araştırmaları bir yere varmadı.
Fizikten uzaklaştı! Vazgeçmiş gibi görünmektedir. Belki,
yenilmişlik duygusunun da etkisiyle daha da münzevi oldu. Isaac
Newton'ın böyle hissettiğini söyleyebiliriz mesela; Yani
başlangıçta.
Bu arada; O matematikçi başarmıştır. Görelelik Teorisini gerçekten de Albert Einstein'den önce
tamamlamıştır. Ama koca teoride küçük bir ek olduğundan olsa
gerek, Albert kaybetmiş gibi hissetmemiştir muhtemelen. :-)
Görelilik Teorisi Albert Einstein'le anılmıştır hep.
Yeniden ulaşılabilir görünebilirse
önemli bir hedef, motivasyonu da alevlendirir tekrar...
“Ya bu canavarı ehlileştirmiş
olacağım.
...
Ya da altında kalmış olacağım.”Meraklısına:
Yapımcılığını Ron Howard'ın üstlendiği biyografide, Johnny Flynn'nin oyunculuk, Murat Şen'in seslendirme performansını izliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder