Google Çeviri görünüşe göre
kalitesini yükseltiyor. Peki bu nasıl mümkün oldu? Aslında
normal yazılım teknikleriyle çeviri yapmak çok zordu. Bu iş
sadece kelime karşılığı konularak yapılamazdı. Çeviri genelde
alakasız kalıyordu. Bazı yol gişelerinde hatalı geçiş
yapıldığında bir sürprizle karşılaşılır. Daha sonra eve
ceza makbuzu gönderilmiş olduğu fark edilir. Peki arabaların
plakaları nasıl kaydediliyor dersiniz. Plakalar aslında otomatik
algılanıyor. Bunu yapmayı başarabilen şey YSA'dır (Yapay Sinir
Ağları). Bu ağlar plaka tanımak için eğitiliyor. Kameralar
farklı açılardan arabaları gördükçe tanıma beceresi artıyor.
Bilgisayarın, resimlerdeki nesneleri
tanıması için kullanılıyor YSA. IBM Watson'da da YSA var. Bu
sayede öğrenebiliyor. Büyük Veri analizinde kullanılıyor. Bir
deneme yapılmıştı. Riziko yarışmasına sokulmuştu. Rakiplerini
yenmişti. Gerçekten! Şunu da hatırlatalım: Fare beyninden sinir
hücreleri alınır. 25 bin kadar sinir hücresi kültürlenir. Bir
sinir ağı oluşturulur. Ve uçak simülasyonuna bağlanır. Ne
beklerdiniz! Sürpriz. Uçağı oldukça başarılı uçurmuşlardı.
Başta biraz eğitilmeleri gerekmişti elbette. YSA'nın, fare sinir
ağından fonksiyon olarak bir farkı yok. Gerçek sinir hücreleri
taklit edilerek bilgisayarda tanımlanıyorlar zaten. Beynimizde tek
başına sinir hücresinin çalışma mantığı oldukça basittir.
Doğal olarak bir sinir hücresinin yazılımsal tanımı zor
değildir. Ancak binlercesi birleştirildiğinde karmaşık
problemleri çözebilir hale geliyor. Elbette en çok dille baş
etmek için işe yarar. Google Çeviri'nin büyük adımı buydu.
Çeviriye YSA'yı dahil etmeyi başardı!
Beynimiz de zaten bir sinir ağı
olmasaydı bu kadar karmaşık bir algoritmayla yani dille baş
edemezdi. Elbette çok geniş bir kelime, cümle veritabanı da
gerekiyor. Sinir ağının geniş bir dil deneyimi biriktirmiş
olması gerekiyor. Beynimiz doğduğundan beri biriktiriyor!
Mesela kitap okudukça yeni ifade
biçimleri öğreniyoruz. Yeni kelimeler fark ediyoruz. Yeni sinir
bağlantılarımız oluşuyor. Dilimizi kendimize daha iyi tercüme
etmiş oluyoruz aslında. Artık daha dolu konuşabiliyoruz. Dilimizi
daha kapsamlı anlıyoruz. Sinir ağımızın dil deneyimi birikiyor
yani. İşte farklı ifadelerle sürekli karşılaşan YSA da, dil
deneyimini biriktiriyor. Dil algoritmasını daha kapsamlı çözüyor.
Çevirisi iyileşiyor. Şaka değil, akademik bir makalele çevirisi
bile göz dolduruyor...
Google Çeviri'nin yine de bazı şarkı
sözlerini henüz anlayamadığı vurgulanıyor. Karşılaştığımız
her şiiri ilk okumada bizim de anlayamadığımız olmuyor mu! Biz
de kitapta daha önce karşılaşmadığımız ifade biçimlerini
gördüğümüzde anlayamıyoruz. Uzun bir cümle olabilir. Belki
biraz eski Türkçe'yle yazılmış olabilir. Akademik yazılmış
olabilir. Tekrar başa dönüyoruz. Çıkarsama yapıyoruz. Belki
internete bakıyoruz. Beyindeki veritabanımızda yeni bağlantılar
kuruyoruz. Sonra şanslıysak genelde anlıyoruz. Artık o ifade de
deneyimlerimizden biri oluyor. Bildiğimiz şeye dönüşüyor.
Böylece dili kendimize daha iyi tercüme etmiş oluyoruz. Belki,
kendisini eğitmesi, dil deneyimi biriktirmesi için YSA'nın biraz
zamana ihtiyacı var sadece!
Eğitilebilir olduklarından Yapay
Sinir Ağlarına artık geçilebilmiş olmasıdır önemli olan.
Sisteme yeni yapay sinirler tanımlandıkça daha da kaliteli
olacaktır. Ama 86 milyar sinir tanımlanması gerekir, tamamen insan
gibi çeviri yapabilmesi için; bir de yıllarca biriktirilmiş dil
deneyimi elbette. Gelecekte belki...
Yazılması planlanan ama
İngilice'siyle uğraşılamadığından ertelenen e-postalar, artık
yabancı dostlara gönderilebilir, mesela. Bir metin, Google Çeviri
sitesinde zaman kaybetmeden istenilen dile çevrilebilir. Microsoft
Çeviri de bir süredir benzer bir sistem kullanıyordu, örneğin
Skype görüşmelerine entegre olarak. Desteklediği diller arasına
Türkçe'yi de katmak için daha fazla geç kalmayacaktır artık.
Almanların yüzde kaçı yabancı dil biliyor? Fransızların ne
kadarı yabancı dile meraklı? Kaç İngiliz kendisini yabancı
dil bilmek zorunda hissediyor; mesela Almanca'yla ilgileniyor! Durum
Türkiye'de de çok farklı olmazdı zaten. Google Çeviri bu kadar
kaliteli olabildiyse, Küreselleşme denen olgu asıl şimdi
başlıyor, yani herkesin gerçekten dahil olabildiği...
Bu heyecan verici!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder