Pamela Ronald, bitkileri hastalıklara ve strese karşı daha dirençli kılan genleri inceliyor. Göz açıcı bir konuşmada, pirincin uzun süreli su baskınlarına dayanmasını sağlayan bir geni izole etmek için on yıl süren arayışını anlatıyor. Tohumların genetik olarak iyileştirilmesinin 1990'larda Hawaii papayası mahsulünü nasıl kurtardığını gösteriyor ve modern genetiğin bazen sürdürülebilir tarımı ilerletmek ve gezegenimizin büyüyen nüfusu için gıda güvenliğini artırmak için en etkili yöntem olduğunu savunuyor.
Pamela Ronald:
İlk olarak, kocam Raoul ile tanışın.
Kendisi organik tarım yapan bir çiftçidir. Çiftliğinde, çeşitli
mahsüller ekiyor. Bu çiftliğini sağlıklı tutmak için yapılan
ekolojik çiftçilik uygulamalarından biri. Aldığımız tepkileri
hayal edin: "Gerçekten mi? Organik tarımcı ve bitki
genetikçisi mi? Hiç anlaştığınız oluyor mu?"
Aslında, evet. Ve zor da değil çünkü
amacımız aynı. Çevreyi daha fazla tahrip etmeden büyüyen
nüfusun beslenmesine yardım etmek istiyoruz. Zamanımızın en
büyük sıkıntısı bence bu.
Aslında genetik modifikasyon yeni
değil. Hemen hemen yediğimiz her şeyin bir şekilde genetiği
değiştirilmiş. Size birkaç örnek vereyim. Soldaki resim modern
mısırın antik atası. Sert bir kabukla korunan tek sıra taneler
görüyorsunuz. Bir çekiciniz yoksa teosinte ile ekmek yapmak kolay
olmayacaktır. Şimdi, muzun antik atasına bakın. Büyük tohumları
görebiliyorsunuz. Ve iştah kaçırıcı brüksel lahanası ve
patlıcan, ne kadar da güzel (ç.n. alaycı).
Şimdi, bu çeşitliliği yaratmak
için, yetiştiriciler yıllar boyunca farklı genetik teknikler
kullandılar. Bazıları oldukça yaratıcı. Aşılama denilen
işlemi kullanarak iki farklı türü karıştırmış ve yarı
domates, yarı patates çeşitliliğini yaratmışlardır.
Yetiştiriciler başka genetik teknikler de kullandılar. Örneğin;
bitkilerde karakterize edilmemiş mutasyonlara (ç.n. değişim)
neden olan raslantısal mutagenes (ç.n. gen değişimi). Çoğumuzun
bebeğini beslediği pirinç bu yaklaşımla geliştirildi.
Kendi işlerimden birkaç örnek vermek
istiyorum. Dünyanın yarısı için temel gıda olan pirinç
üzerine çalışıyorum. Her yıl, potansiyel hasatın yüzde 40'ı
haşere ve hastalık nedeniyle zayi oluyor. Bu nedenle, çiftçiler
dayanıklı gen taşıyan pirinç çeşitleri ekiyor. Bu yaklaşım
neredeyse 100 yıldır kullanılıyor. Lakin, yüksekokula
başladığımda, bu genlerin ne olduğunu kimse bilmiyordu. Ta ki,
1990'larda bilim adamları direncin genetik kökenini ortaya çıkarana
kadar. Laboratuvarımda, Asya ve Afrika'daki ciddi bir bakteriyel
hastalığa bağışıklık için bir geni izole ettik. Bu geni
değiştirerek normalde dayanıksız olan pirinci, aşağıdaki iki
yapraktan gördüğünüz üzere, enfeksiyona karşı dayanıklı
kıldık.
Kenong bu geni
bulmak için 10 yıl harcadı. Ve bir gün dedi ki, "Gelin şu
deneye bakın. Bunu görmelisiniz." Seraya gittim ve gördüm ki
su altında 18 gün kalan geleneksel tür ölmüştü fakat
keşfettiğimiz yeni gen ile genetik değişiklik ile ürettiğimiz
pirinç türü olan Sub1 yaşıyordu. Kenong ve ben tek bir genin
böyle köklü bir etki etmesine şaşırmış ve heyecanlanmıştık.
Fakat bu sadece bir sera deneyi idi. Bu tarlada işe yarar mıydı?
Şimdi size, Uluslararası Pirinç
Araştırma Enstitüsünde çekilmiş dört aylık hızlandırılmış
bir video göstereceğim. Yetiştiriciler başka bir genetik teknik
olan hassas üretme ile Sub1 geni taşıyan bir pirinç türü
geliştirdiler. Solda, Sub1 türünü görebilirsiniz ve sağda ise
geleneksel tür var. İlk başta iki tür de gayet iyi, fakat sonra
tarla 17 gün boyunca su altında kaldı. Sub1 türünün harika
olduğunu görebilirsiniz. Aslında, geleneksel türe nazaran üç
buçuk kat daha fazla tahıl üretiyor. Bu videoya bayılıyorum
çünkü çiftçilere yardım etme konusunda bitki genetiğinin
gücünü gösteriyor. Geçen sene, Bill ve Melinda Gates Vakfının
yardımıyla üç buçuk milyon çiftçi Sub1 pirinci yetiştirdi.
(Alkışlar)
Şimdi, birçok
insan, mesele pirinç genlerini, pirinç genleri ile değiştirmek
olunca genetik modifikasyonu umursamıyor veya mesele rastgele
mutagenes veya aşılama ile türleri karıştırmak olduğunda. Ama
mesele virüslerden ve bakterilerden gen almak ve onları bitkilere
koymak olunca birçok insan, "Iyy." diyor. Bunu neden
yapıyorlar? Bunun nedeni gıda güvenliğini iyileştirmek ve
sürdürülebilir tarımı geliştirmek için en ucuz, en güvenli ve
en etkili teknoloji olmasıdır. Size üç örnek vereceğim.
İlki, papayaya bakın. Lezzetli,
değil mi? Şimdi, şu papayaya bakın. Bu papayaya halka leke virüsü
bulaşmış. 1950'lerde, bu virüs Hawaii, Oahu adasındaki neredeyse
tüm üretimi yok etti. Birçok insan Hawai papayasının yok
olacağını düşündü fakat sonra, yerel bir Hawaili, Dennis
Gonsalves isimli bir bitki patoloji uzmanı, genetik mühendisliği
ile bu hastalığa karşı mücadele etmeye karar verdi. Virüslü
DNA'dan bir parça aldı ve onu papaya genomuna koydu. Bu bir insanın
aşı olması gibi bir şey. Şimdi onun saha deneyine bakalım.
Ortada genetiği değiştirilmiş papayayı görebilirsiniz.
Enfeksiyona karşı bağışıklığı var. Dıştaki geleneksel
papaya virüse aşırı derecede maruz kalmış. Dennis'in öncü
çalışması papaya endüstrisini kurtarmasıyla bilinir. Bugün, 20
yıl sonra, bu hastalığı kontrol etmek için başka bir yöntem
yok. Organik bir yöntem yok. Geleneksel bir yöntem yok. Hawai
papayasının yüzde sekseninin genetiği değiştirilmiştir.
Şimdi, patlıcan üzerinde ziyafet
çeken şu haşereye bakın. Gördüğünüz kahverengi dışkı,
böceğin arka ucundan çıkan şey. Bu ciddi haşereyi kontrol etmek
için - ki Bangladeş'teki patlıcan mahsülünün tamamını harap
edebilir - Bangladeşli çiftçiler haftada iki-üç kez böcek ilacı
sıkıyor, bazen haşere baskısı yoğun olduğunda ise günde iki
kere. Fakat biliyoruz ki bazı böcek ilaçları insan sağlığına
zararlı, özellikle de çiftçiler ve aileleri buradaki gibi
çocuklara düzgün koruma sağlayamadıklarında. Az gelişmiş
ülkelerde, tahminlere göre 300.000 insan her yıl yanlış böcek
kullanımı ve ona maruz kalınması yüzünden hayatını
kaybediyor. Cornell ve Bangladeşli bilim adamları organik tarım
yaklaşımı sağlayan genetik bir teknik kullanarak bu hastalıkla
savaşmaya karar verdi. Kocam Raoul gibi organik çiftçiler
bakteri tabanlı B.T. denilen bir böcek ilacı kullanır. Bu ilaç
kurt haşeresine özgüdür ve aslında, insanlara, balık ve kuşlara
zararsızdır. Sofra tuzundan daha az zehirlidir. Fakat bu yaklaşım
Bangladeş'te pek işe yaramıyor. Bunun nedeni bu böcek ilaçları
bulunması zor, pahalı ve böceklerin bitkilerin içine girmesine
engel olmuyor. Genetik yaklaşımda, bilim adamları bakteriden geni
çıkarıyor ve onu direkt olarak patlıcan genomuna ekliyor. Peki bu
Bangladeş'teki ilaçlamasını azaltacak mı? Kesinlikle. Geçen
sezon, çiftçiler büyük oranda ilaç kullanımlarını
azalttıklarını, neredeyse hiç kullanmadıklarını belirtti.
Gelecek sezon için hasat ve tekrar ekim yapabiliyorlar.
Az gelişmiş ülkelerde, her yıl A
Vitamini eksikliği nedeniyle 500.000 çocuk kör oluyor. Yarısından
fazlası ölüyor. Bu nedenle, Rockefeller Vakfı'nın desteklediği
bilim adamları A Vitamini öncü maddesi olan beta-karoten üretmek
için genetik mühendislik ile altın pirinç üretti. Bu havuçlarda
bulunan aynı pigment. Araştırmacılar günde bir bardak altın
pirinç ile binlerce çocuğun hayatının kurtulacağını tahmin
ediyor. Fakat genetik modifikasyona karşı olan aktivistler altın
pirince düşmanca karşı çıktı. Geçen sene, aktivistler
Filipinlerde bir saha deneyini işgal edip tahrip etti. Bu tahribatı
duyunca bilimsel bir deneyi tahrip etmekten daha fazlasını
yaptıklarını bilmelerini arzu ettim. Keşke çocukların görmek
için ve hayatlarını kurtarmak için çaresizce muhtaç oldukları
ilaçları tahrip ettiklerini bilselerdi.
Bazı arkadaşlarım ve tanıdıklarım
hâlâ endişe ediyor: Besinlerdeki genlerin yenmesinin güvenli
olduğunu nereden biliyorsun? Genetik mühendisliğini, türler
arasında genlerin aktarımı işleminin 40 yıldan fazla bir süredir
şarap, ilaç, bitkiler ve peynirde kullanıldığını açıkladım.
Tüm bu sürede, insan sağlığına ve çevreye en ufak bir zarar
verilmedi. Fakat diyorum ki, bakın, bana inanmanızı istemiyorum.
Bilim bir inanç sistemi değil. Benim görüşümün önemi yok.
Kanıtlara bakalım. 20 yıllık dikkatli çalışmalardan sonra ve
binlerce bağımsız bilim adamı tarafından yapılan titiz
meslektaş incelemesi ile dünyadaki her büyük bilim organizasyonu
piyasadaki mevcut mahsülleri yemenin güvenli olduğu ve genetik
mühendislik işleminin eski genetik modifikasyon yöntemlerinden
daha fazla riskli olmadığı sonucuna vardı. Bunlar çoğumuzun
iklim değişikliği veya aşıların güvenliği gibi önemli
bilimsel meselelerde güvendiği aynı organizasyonlar.
Chris Anderson:
...Korkulan şey bu teşviklerin kararın yalnızca bilimsel
sebeplerle yapılmadığını göstermesi ve hatta öyle olsa bile,
istenmeyen sonuçların olabileceğidir. Ortada bazı istenmeyen
sonuçlar doğuracak büyük bir riskin olmadığını nasıl
bilebiliriz? Doğa ile oynadığımızda sık sık büyük,
istenmeyen sonuçlar ve zincir reaksiyonlar ortaya çıkıyor.
Pamela Ronald:
Peki, ticari açıdan anlaşılması gereken en önemli şeyden
biri de gelişmiş dünyada, Birleşik Devletlerdeki çiftçiler,
organik veya geleneksel neredeyse tüm çiftçiler, tohum şirketleri
tarafından üretilen tohumları satın alıyor. Yani kesinlikle çok
tohum satma gibi ticari bir ilgi var fakat neyse ki çiftçilerin
almak istediği tohumları satıyorlar. Az gelişmiş dünyada bu
farklı. Oradaki çiftçilerin tohum alacak paraları yok. Bu
tohumlar satılmıyor. Bu tohumlar geleneksel tür onaylı gruplar
aracılığıyla ücretsiz olarak dağıtılıyor, yani az gelişmiş
ülkelerde tohuma ücretsiz erişilebilmesi çok önemli.
CA: Bazı
aktivistler bunun komplonun bir parçası olduğunu söyleyemez mi?
Eroin stratejisi böyle. Siz ürünü ekersiniz ve insanların bu
tohumlara bağımlı olmaktan başka şansı yoktur.
PR:
Ortalıkta çokça komplo
teorileri var elbette fakat bu o şekilde işlemiyor. Mesela,
dağıtılan tohum, suya dayanıklı pirinç, Hindistan ve
Bangaldeşli tohum belgelendirme kuruluşları tarafından ücretsiz
olarak dağıtılıyor, yani ortada ticari bir beklenti yok. Altın
pirinç Rockefeller Vakfı'nın desteğiyle geliştirildi. Yine
söylüyorum, ücretsiz dağıtılıyor. Bu durumda ticari bir kâr
beklentisi yok. Diğer
sorunuza cevap verecek olursak, yani genlerin karıştırılması,
bazı istenmeyen sonuçlar yok mu? Kesinlikle
-- her zaman bir şeyleri farklı yapıyoruz, istenmeyen bir sonuç
var, fakat anlatmak istediğim şeylerden biri de, bitkilerimizle
türlü türlü çılgın şeyler yapıyoruz, radyasyon kullanarak
mutagenez veya kimyasal mutagenez. Bu binlerce karakterize olmamış
mutasyona neden oluyor ve bu modern yöntemlerin çoğuna nazaran
istenmeyen sonuçlar açısından daha büyük bir risk.
Yani GDO terimini kullanmamak önemli çünkü bu bilimsel olarak
anlamsız. Bence, belli bir mahsül ve belirli bir ürün hakkında
konuşmak ve tüketicinin ihtiyaçlarını düşünmek çok önemli.
CA:
Yani birçok insanın
zihinsel düşüncesinde doğa doğadır ve saf ve bozulmamıştır
ve onunla oynamak Frankenstein'lıktır. Bu, saf olan bir şeyi
tehlikeli hale getirmek gibi bir şey ve siz de diyorsunuz ki bu
düşünce doğanın nasıl olduğunun yanlış anlıyor. Doğada
başından beri çok daha kaotik genetik değişiklik etkileşimi
oluyor.
PR:
Bu kesinlikle doğru ve
saf yiyecek diye bir şey yok. Yani, patlıcana böcek ilacı
sıkmayabilirsiniz veya onun genetiğiyle oynamayabilirsiniz ama
sonunda dışkı yemek zorundasınız. Bunda saf olan bir şey yok.
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Modern Bitki Aşılama
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar
Alıntı: Utandırılmak
Biyoteknolojik Balık ve Yapay Et
Tasarım Bebekler