19 Kasım 2024 Salı

Metaverse ile desteklenen dijital mülkiyet hayali - Konferans


İnsanların evleri vardır. Arabaları vardır. Kimse onları ellerinden alamaz. Bunların mülkiyetinin o kişilere ait olduğu yasal belgelerde belirtilir. Peki internette durum nedir. İnsanlar internette çeşitli içerikler paylaşır. Facebook’tan Instagram’dan resim paylaşır. X\Twitter’dan metin paylaşır. Youtube’dan video paylaşanlar vardır. İnsanlar paylaştıkları bu içeriklerin kendilerine ait olduklarını düşünürler. Gerçekten öyle midir. Facebook, kişinin paylaştığı bir resmi silebilir. Youtube, kişinin paylaştığı bir videoyu silebilir. İnsan paylaştığı bir içeriğin silindiğini görünce üzülebilir. Buna itiraz edebilir. Ama elinden çok fazla bir şey gelmeyecektir. Demek ki kişinin paylaştığı o içeriklerin mülkiyeti kendisine ait değilmiş. O içeriklerin mülkiyeti paylaşılan platforma aitmiş!

Facebook’ta paylaşılan bir resim ya da X\Twitter’dan paylaşılan bir metin çok mu önemli. Silinse ne olur. O içeriklerin mülkiyetle korunması gerçekten gerekli mi. Bazı içerikler çok önemli olmayabilir. Ama oluşturulan bazı içerikler değerlidir. Platformlar kişinin paylaştığı içerikler üzerinden para kazanır. Örneğin kişi Youtube’a video yükler. Youtube bu videonun arasına reklam sokarak para kazanır. Ama videoyu oluşturan kişi çok pay alamaz!

İnternet gelişiyor. Gelecekte insanlar daha gelişmiş içerikleri internete yükleyeceklerdir. Ve o içeriklerin mülkiyetinin kendilerine ait olmasını hissetmek isteyeceklerdir. Mülkiyeti kendilerine ait olduğuna göre reklamlardan filan daha büyük pay almak isteyeceklerdir.

İnternette paylaşılan verilerin mülkiyeti korunamadığı zaman daha ciddi sorunlara da neden olabilir. The New York Times, OpenAI'nin kendi içeriklerini izinsiz olarak kullanarak ChatGPT’nin eğittiğini ve bu sayede haksız rekabet yarattığını savunuyor. Bu nedenle OpenAI’ya ve Microsoft’a dava açtı. Başka bir örnek. 6 Ocak Kongre baskınından sonra Donald Trump’ın X\Twitter hesabı, şiddeti öven paylaşımları gerekçesiyle kalıcı olarak kapatılmıştı. Yani Donald Trump’ın bile hesabının mülkiyeti kendisine değil X\Twitter platformuna ait!

Bu konferans insanların internetteki içeriklerinin mülkiyetinin platformlara değil kendilerine ait olmasının nasıl mümkün olacağını anlatıyor. İlginç bir bakış açısı.


Metaverse deyince aklınıza duyusal uyaranlarla bizi içine alan gerçeğe yakın deneyimler yaşatan 3D sanal gerçeklik alanları geliyor olabilir.

Hayır, benim bahsettiğim metaverse, web3 ve blockchain ile desteklenen açık metaverse. Bahsettiğim hazineler, veri tabanına erişim nesnesi hazineleri. Merkezi bir otoritesi olmayan, topluluklarının kontrolü altındaki 12 milyar dolar. Açık metaverse’ün altında yatan bankacılık sisteminin adı DeFi’dir. Daha önce DeFi yani merkeziyetsiz finansı duymuş olabilirsiniz ama açık metaverse’ün bir parçası ve parseli olduğunu bilmiyor olabilirsiniz. Bu açık metaverse’ün tamamı, blockchain ile destekleniyor ve şu anda hâlâ çoğunlukla web2 aşamasında olan internetin gelecek sürümü olacağına gerçekten inandığımız web3′ün bir bölümünü oluşturuyor.

Açık metaverse’e erişmek için süslü püslü sanal gerçeklik gözlüklerine gerek yok. Sadece eski, sıkıcı iki boyutlu bir ekranınız olsa yeter. Böylece zengin ve refah seviyesi yüksek bir evrene girebilirsiniz milyonlarca dijital vatandaşıyla sanal dünyaları, ticari faaliyetleri işletmeleri ve deneyimleri barındıran kapitalist toplumların evreni. Hayatlarımız zaten şimdiden çok güçlü sanal unsurlara sahip. Yaşadığım yer olan Asya’da, her gün internette 9 saatten fazla zaman geçiririz. Bu uyumadığımız saatlerin büyük bir kısmı. Muhtemelen çoğumuz için durum bu, sabah ilk yaptığınız şeyin ne olduğunu düşünün.

Ancak bu sanal gerçeklikte köylüler gibiyiz; ortaçağlı lordlarımızın topraklarında çalışıyoruz. Mülkiyetimiz yok, hiçbir hakkımız yok. Dijital varlığımız bu platformların herhangi birinden aniden herhangi bir kanuni prosedür olmadan silinebilir. Çevrimiçi olduğumuz zaman bize ait olmayan ağların değerini arttırıyoruz. Zamanımız, dikkatimiz ve yaratıcılığımız sömürülürken aynı anda büyük miktarlarda veri yaratıyoruz. Ve veri kaynakların en değerlisidir. Öncelikle veri adını sıklıkla duyduğumuz bütün yapay zekâ uygulamalarına güç verir. Veri yoksa ne ChatGPT olur ne de sürücüsüz arabalar. Yapay zekâ sektörünün bütün temeli verilerimiz üzerine kuruludur. Sadece yapay zekâ değil. Her sektör verilerimizin peşinde.

Veri artık yeni iş gücü. Karşılığını yeteri kadar alamıyoruz. Veriyi biz yaratsak da bugün yalnızca internet yayıncıları ve platformlar ona sahip olabiliyor. İçinde yaşadığımız dünya web2 dünyası, web3 ve blockchain bunu değiştirebilir çünkü web2′den farklı olarak nihayet artık tam dijital mülkiyete sahip olabileceğiz.

Varlıkların mülkiyeti beraberinde ekonomik özgürlük getirir. İstediğimiz şekilde iş yapma özgürlüğü. Ayrıca bu varlıkların mülkiyetiyle bağlantılı tüm ağ etkilerinden pay almamızı sağlar. Sırf bir şeylere sahip olalım diye kurulan işleri düşünün. Arabalarımız, içinde yaşadığımız evlerimiz veya hatta telefonlarımız olmasa bütün bu işler olmazdı. Mülkiyet ayrıca kişiliğimize de hitap eder Birşeyleri bize ifade ettikleri anlam için satın alırız. Kendimizi ifade etmek moda, mücevher ve evet hatta NFT’ler gibi şeylerin aidiyeti.
...

Birşeyleri satın alma nedenimiz aslında bir hikâyeyi sahiplenmek, belirli bir kültürde ya da sosyo ekonomik grupta kendimize yer edinmek, kimliğimizin bir parçası olarak gördüğümüz topluluğa dahil olmaktır. Aynı şey açık metaverse için de geçerli. Mülkiyet, kimlik, kültür ve topluluk çoğumuz için bir ürünün mutlak faydasından çok daha önemli konulardır.
...

Metaverse’de sanal arazi gibi bir NFT’ye sahip olduğunuzda bir paydaş olursunuz. Bir mülk sahibi olursunuz. Web3′te bir varlığa sahip olmak katılmak istediğiniz ağdaki bir payı temsil eder. Instagram’da bir şey paylaştığınızda yarattığınız değer için sosyal ağdan küçük bir pay elde edeceğinizi düşünün. Açık metaverse’ü temelinde sağlam dijital mülkiyet hakları yatan yeni ekonomi ve toplumlar inşa etmek olarak düşünün.

Bu bizim için çok önemli bir fırsat pek çok kişinin geride bırakıldığı hak ettiğini alamadığı hissedar kapitalizmi modelinden her paydaşın söz sahibi ve hak sahibi olabileceği paydaş kapitalizm modeline geçiş yapma fırsatı. Bana göre tokenleştirme ve web3′ün olayı tam olarak bu. Açık metaverse’ün anlamı bu.

Tokenleştirme belki de dijital fikri mülkiyet haklarımızı korumanın en iyi yoludur. Stok fotoğrafçılık şirketi Getty Images Stable Diffusion kurucularına dava açtı çünkü yapay zekâ modellerinin eğitiminde onlara ait fotoğrafları kullandıkları apaçık ortadaydı. Davayı Stable Diffusion bu denli dikkatsiz olduğu için açabildiler. Oluşturulan görüntülerin her yerinde Getty Images filagranı görünüyordu.
...

Bugün yarattığımız bütün veriler bize bir gelir sağlamalı. Ve mülkiyet haklarının getirebileceği diğer tüm ayrıcalıkları. İşte bu yüzden web3 genellikle mülkiyetin interneti olarak tanımlanır. Mülkiyet her zaman refahın temel dayanağı olmuştur. Mülkiyet hakları ve ulusların zenginliği arasında net bir ilişki var. Kanada ve ABD gibi sağlam mülkiyet hakları olan ülkeler çok yüksek gayri safi yurt içi hasıla ve refah seviyesine sahiptir güçlü girişimci ve kapitalist aktiviteleri vardır. Sağlam mülkiyet haklarına sahip olmayan ülkeler ise düşük gayri safi yurt içi hasılaya sahip dünyanın en fakir ülkeleridir. Sağlam mülkiyet hakları olan ülkelerin buna paralel olarak daha fazla özgürlükleri vardır.

Tam dijital mülkiyet hakları bize daha adil daha kapsayıcı bir kapitalizm kurma şansı tanır. Bize, kapitalizmin yüzyıllardır sağlamış olduğu teşvikleri sağlayacak girişimcilik ve inovasyonun gelişmesine katkıda bulunacak bir kapitalizm. Bunu dijital bağlamda zaten görebiliyoruz. Geçen yıl, NFT’ler 24 milyar dolarlık satış hasılatı yarattılar. Bu hasılatın büyük bir kısmı, NFT’lerin yaratıcılarına ve sahiplerine gitti. Spotify gibi web2 platformları, aynı yıl hasılatın sadece üçte birini dijital içerik yaratıcılarına verdi.

George Washington ünlü bir sözünde, “Özgürlük ve mülkiyet hakları ayrılmaz şeylerdir. Biri olmadan diğerine sahip olamazsınız.” der. Bu sanal dünya için de geçerli. Dijital özgürlüğümüzü garanti altına almak herhangi bir platforma veya gelecekteki yapay zekâlara köle olmamak için tam dijital mülkiyet haklarına sahip olmalıyız.


4 Kasım 2024 Pazartesi

Zihinde Demokrasi - Beyin

Minsky’nin The Society of Mind (Zihin Toplumu) kitabında ileri sürdüğü gibi, insan beyninin bütün yaptığı da bundan ibaret olabilir. William James’in içgüdü kavramını yeniden gündeme getiren Minsky, beynin gerçekten de böyle (bir alt birimler bütünü olarak) çalışıyor olması durumunda, özelleşmiş süreçlerin farkına varmamız için gerçekten de hiçbir neden kalmayacağını savunur:

Öngörme, düş kurma, plan yapma, tahminde bulunma ve önleme eylemlerini nasıl gerçekleştirdiğimizle ilgili süreçlerde binlerce, belki de milyonlarca küçük işlem devreye giriyor olsa gerek. Buna karşılık, süreç bir bütün olarak öylesine otomatik biçimde ilerler ki biz ona “olağan sağduyu” der geçeriz. ... Zihnimizin böylesine karmaşık ve incelikli bir düzenekten yararlanırken bunun farkına bile varmaması, başlangıçta çok şaşırtıcı gelebilir.

Biliminsanları hayvan beynini araştırmaya başladıktan sonra, bu “zihin toplumu” kavramı da olguları incelemede işe yarayacak yeni kapılar açtı onlara. Sözgelimi 1970’lerin başlarında, kurbağalarda hareketi algılamada rol oynayan en az iki farklı mekanizma bulunduğu ortaya çıktı: Bunlardan biri, kurbağanın dilini sinek gibi küçük ve hızlı hareket eden nesnelere doğru yönlendirirken, diğeri de aniden beliriveren büyük nesnelere tepki olarak bacaklara zıplama emri verir. Bu sistemlerin ikisinin de bilinçli olmadığı tahmin edilmektedir; bunlar büyük olasılıkla devrelere kazınmış basit birer otomatikleşmiş programdan ibarettir.

(...)

ZİHİNDE DEMOKRASİ

Minsky’nin kuramında eksik olan şey, sorunun cevabının kendi ellerinde olduğuna inanan bu uzmanlar arasındaki rekabetti. Çünkü iyi kurgulanmış bir dram gibi, insan beyni de tezatlar ve çelişkiler üzerinden işler.

Bir üretim hattında ya da bir bakanlıkta çalışan her birey, küçük bir işte uzmanlaşmıştır. Buna karşılık bir demokraside yer alan partiler, aynı meselelerle ilgili farklı görüşler savunurlar; sürecin önemli bir unsuru ise devlet gemisini yönlendirmek için girişilen mücadeledir. Beyin de temsili demokrasilere benzer; farklı seçenekleri tartıp onlar temelinde birbirleriyle rekabete giren ve bu arada işleri birbiriyle çakışan çok sayıda uzmandan meydana gelir. Walt Whitman’ın da doğru biçimde ifade ettiği gibi, bizler büyüğüz, içimizde çokluklar barındırırız. Ve bu çokluklar birbirleriyle sonu gelmez bir savaş içindedir.

Her biri davranışınızı belirleyecek son çıktı kanalını denetim altına almak için rekabet eden farklı gruplar, beyninizde birbirleriyle sürekli bir konuşma halindedir. Siz bunun sonucunda kendinizle mücadele etmek, kendinize küfretmek, kendinizi bir şey yapmaya ikna etmek gibi modern bilgisayarların asla yapamadığı tuhaf işleri kotarmış olursunuz. Bir partide ev sahibi size çikolatalı pasta ikram ettiğinde kendinizi bir çıkmazın içinde bulursunuz: Beyninizin bazı bölümleri zengin enerji kaynağı şekere karşı büyük bir istek duyacak biçimde evrimleşmişken, diğer bölümler de olumsuz sonuçlara odaklanmıştır; kalbinize gelebilecek zarar ya da göbek yağları gibi. Bir tarafınız pasta için yanıp tutuşurken bir tarafınız da sizi ondan vazgeçirecek irade gücünü toplamaya çalışmaktadır. Hareketlerinize (yani elinizin pastaya uzanıp uzanmamasına) hükmedecek olan parti ise parlamentonun nihai oylamasıyla seçilecektir.

Biyolojik varlıklar, bu içsel çokluklardan dolayı iç çatışmalara sahne olabilir. Çatışma sözcüğü ise, tek programla çalışan bir varlık için öyle kolay kolay kullanılamaz. Arabanız, hangi tarafa döneceği konusunda bir çatışma yaşayamaz örneğin, çünkü tek bir sürücüyle yönetilen tek bir direksiyonu vardır; şikâyet etmeksizin yönergeleri uygular. Ama beyin iki, hatta sıklıkla daha fazla sayıda zihin içerebilir. Pastaya uzanıp uzanmamaya bir türlü karar veremeyiz çünkü davranışımıza yön veren direksiyonun üzerindeki küçük ellerin sayısı çoktur.

Laboratuvar fareleriyle yapılan şu basit deneyi ele alalım: Fareye, yolun sonunda hem yiyecek hem de elektrik şoku verirseniz, hayvan sona belirli bir mesafe kala kendini sıkışmış halde bulur. Önce yaklaşır, sonra kendini geri çeker; çekilirken birden tekrar yaklaşacak cesareti bulur. Çatışmanın etkisiyle ileri geri salınır. Farenin üzerine küçük bir kayış donanımı geçirip yiyeceğe yöneldiği ve elektrik şokundan kaçındığı zamanlarda uyguladığı kuvvetleri ayrı ayrı ölçerseniz, farenin, iki kuvvetin eşit olduğu ve birbirini yok ettiği noktada sıkışıp kaldığını görürsünüz. İtme kuvveti, çekme kuvvetine eşitlenmiştir burada. Kafası karışan farenin direksiyonu üzerinde, birbirine ters yönde kuvvet uygulayan iki çift pençe vardır şimdi. Bunun sonucunda fare kıpırdayamadan olduğu yerde kalakalır.

Beyin, ister insana ister fareye ait olsun, birbiriyle çatışan parçalardan oluşmuş bir makinedir. İç bölümlenmelere sahip bir düzeneğin inşası size tuhaf geliyorsa, buna benzer toplumsal makineleri zaten uzun süredir inşa etmekte olduğumuzu hatırlayın yeter. Duruşma salonundaki jüriyi getirin gözünüzün önüne. Farklı görüşlere sahip on iki kişinin görevi, ortak bir karara varmaktır. Üyeler tartışır, birbirini ikna etmeye çalışır, birbirini etkiler, fikirlerinden vazgeçer ve en sonunda tek bir karara varmak üzere birleşirler. Farklı görüşler, jüri sisteminin bir dezavantajı değil, merkezi unsurudur.

Bu ortak karar oluşturma sanatından esinlenen Abraham Lincoln, muhalifleri William Seward ve Salmon Chase’i başkanlık kabinesine dahil etmeye karar vermişti. Lincoln, tarihçi Doris Kearns Goodwin’in unutulmaz sözleriyle bir rakipler takımını görevlendirmeyi seçmişti. Rakip takımlar, siyasi stratejide merkezi önem taşır. Zimbabwe’de ekonominin ciddi bir düşüşte olduğu 2009 Şubatında, Başkan Robert Mugabe, daha önce suikast yoluyla öldürmeye çalıştığı rakibi Morgan Tsvangirai ile güçleri birleştirmeyi kabul etmişti. Mart 2009’da ise Çin’in başkanı Hu Jintao, Çin’in ekonomik ve siyasi geleceğini biçimlendirmeye yardım etmek üzere, birbirine muhalif iki siyasi grup liderini, Xi Jinping ve Li Keqiang’ı görevlendirmişti.

Alıntı: Incognito Beynin Gizli Hayatı - David Eagleman