Cep telefonu radyasyon yayar.
Sağlığımıza zarar verir. Beynimizde tümör oluşmasına neden
olur. Hatta henüz fark edemediğimiz nedenlerle kim bilir ne
zararlar veriyordur. Tüm bunlar irdelemeye değecek görüşlerdir.
İlginç bir grafikten bahsedelim. Grafikte yıllara göre beyin tümörü
görülme sıklığı veriliyor. Araştırma İsveçli erkekler
üzerinde yapılmış. 3 yaş grubuna ayrılmış. 1970-2008
yıllarını kapsıyor. Her 100 bin kişide kaç tane tümör vakası
görüldüğü verilmiş.
Grafikteki çizgiler dar bantta
ilerlemiş. Önemli bir değişim yok. Çizgilerin neyi göstermesi
beklenirdi. Yukarı kıvrılmalılardı. Yani 1987'den sonra. Hatta
2000'li yıllarda çizgiler yukarı sert bir açı yapmalılardı.
Ama pek öyle olmamış. Bir hareket görünmüyor. Dar bir bantta
oynamayı sürdürmüş. Peki 1987 yılını önemli yapan nedir?
İşte o yıl cep telefonlarının artık piyasada olduğu tarih. Bu
yüzden grafikte dikey çizgiyle işaretlenmiş. Ya 2000'li yıllar
neden dikkat çekici? Cep telefonu satışının patlama yaptığı
yıllar elbette.
![]() |
Yıllara Göre Tümör Görülme
Sıklığı. Grafik Yalansavar.org'dan alınmıştır.
|
1970'deki tümör vakası sıklığı
ile 2008'deki vaka sıklığı hemen hemen aynı. Tümör vakaları
artmamış. Evet, bundan ne sonuç çıkarılabilir. İsveçli
erkekler cep telefonu kullanmayı sevmiyor. Ya da alternatif bir
sonuca varmak mümkün mü? Acaba cep telefonlarının beyin tümörü
oluşmasına bir etkisi olmadığı sonucu çıkar mı! :-) Günümüzde
cep telefonu kullanımı çok artmıştır. Saatlerce telefonlarıyla
ilgilenen insanlar vardır. Gerçekten tümör yapıyor olsaydı
çevremizde çok fazla tümörlü insana rastlıyor olmaz mıydık!
Cep telefonu iletişim kurmak için
mikrodalga yayını kullanmaktadır. Aslında tüm bu karmaşa,
mikrodalgalara radyasyon denmesinden kaynaklanıyor gibi. Gerçek şu
ki; Bu eksik bir tanımdır. Tüm ışınımlar radyasyondur. Evet,
görebildiğimiz ışık da radyasyondur. :-) Işınımlar arasındaki
fark frekanslarıdır. Çok yüksek frekanslı olanlar tehlikelidir.
İşte radyoaktif olanlar bunlardır. Zararlı radyasyonlardır.
Molekül kırabilir. DNA'yı bozabilir. Kanser yapabilir. X ışınının frekansı çok yüksektir. Bu yüzden tehlikelidir. Görünür ışığın
frekansı daha azdır. Bu yüzden elbette molekül kıramaz, kanser
yapamaz. Uzaktan kumanda ışınının frekansı görünür ışıktan
da azdır. Mikrodalgaların frekansı nedir dersiniz? Uzaktan kumanda
ışınından bile çok daha az frekanslıdır, adına yakışır
biçimde. :-) Radyo dalgaları frekansının biraz üstündedir. Eğer
mikrodalga kanser yapıyor olsaydı uzaktan kumanda ışını daha
kolay kanser yapardı. Televizyonda kanal değiştirirken kim bilir
kaç defa bedenlerimizden sektiği oluyordur. O halde uzaktan
kumandayı da hayatımızdan çıkarmalıyız. Eh, rahatımız biraz
bozulacak artık. :-)
Radyoaktivite
Radyoaktivite ilk kez 1 Mart 1896'da
Henri Becquerel tarafından keşfedildi. Marie Curie radyoaktivite
üzerine çok çalıştı. Radyasyondan kaynaklanan rahatsızlıklar
geçirmeye başladı. Hatta not defteri radyasyona o kadar maruz
kalmıştı ki günümüzde bile kurşun kaplı korumalar ardından
incelenebilmektedir. Çünkü radyoaktivitenin zararlı olduğu
bilinmiyordu. O zamanki bilimsel bilgimizin dışındaydı. Şöyle
bir sonuç çıkarılabilir mi: Acaba cep telefonunun da zararsız
olduğunu düşünmek, sadece zararlarının, henüz bilimsel
bilgimizin dışında olduğundan kaynaklanıyor olabilir mi?
Yalnız çok geç olmamıştı.
Radyoaktivitenin dokulara zarar verdiği 1904 yılı civarında fark
edildi. Radyoaktivitenin keşfinden sadece 8 yıl sonra yani. Pek bir
zaman geçmeden bilimsel bilgimize dahil olmuştu artık. O zamandan
beri önlem alınarak üzerinde çalışılıyor. Cep telefonunun piyasaya sürülmesinden beri 25 yıldan fazla zaman geçmiş.
Oldukça geniş bir zaman. Eğer bir zararı olsaydı defalarca kez
fark edilirdi değil mi. İstatistiklerde görünürdü. Yoksa...
Yoksa fark edilmeyebilir miydi, bu kadar zaman geçmesine rağmen.
Böyle hiçbir şeyden emin olamayız yalnız! Radyo dalgalarından
bile nasıl emin olabiliriz ki o zaman. Bu arada radyo dalgaları
radyoaktif değildir, tıpkı mikrodalgaların da radyoaktif olmadığı
gibi. Yani ortada bir radyasyon yok, yani yanlış kullanıldığı
anlamda.
Radyo Dalgaları
Radyo dalgaları. Neden bu kadar masum
görünüyor. Neden kimse sorgulamaz bunları? On yıllarca bizimle
olduklarından çok mu alıştık acaba! Bilimsel verilere göre
zararsızlar. Ama biz insanlar o kadar zeki değiliz. Fark
edemediğimiz bir özelliğinden dolayı aslında zararlıysa. Belki
endüstri gizliyordur. Radyo dalgaları da az çok cisimlerin içinden
geçebiliyor sonuçta. Bir radyo vericisini örneğin bir telsizi,
tüplü televizyona yaklaştırdığımızda yayınını bozduğunu
görebiliriz, yani bir cep telefonu gibi. Akıl karıştırıcı mı
oldu? Şöyle tatlıya bağlayalım. Radyo dalgaları zararsızdır.
Bilimsel veriler ortadır. Düşük frekanslıdır. Dolayısıyla
elektron koparamaz. Molekül kıramaz. Kanser yapamaz. Radyo
dalgaları hakkında bilime güvenliyor da, neden cep telefonlarının
mikrodalga ışınlarında bilime güvenilmiyor. Oysa aynı şekilde
ölçümleniyor. Cep telefonlarının mikrodalga ışınlarının da
molekül kıramadığı gözlemleniyor. Dolayısıyla DNA bozacak,
kanser yapacak etki de gösteremez sonuçta. Yani radyo dalgaları bu
kadar kabullenilmiş olup, cep telefonu yayınından bu kadar
şüphelenmek, mikrodalgalara biraz haksızlık olmuyor mu! :-)
Ah şu mikrodalga fırınlar var ya.
Öyle tehlikeliler ki. Mikrodalga ışınları yemeğe işler.
Yemeğin DNA'sını bozar. Onu kanserojen yapar. Ve biz de o besini
yeriz. Kansere davetiyedir bu fırınlar. Sıradan fırınlarda
enerjiden alınan pişirme verimi %7'dir. Boş verin mikrodalga
fırınlarda enerjiden alınan pişirme veriminin %64 olmasını. :-)
Daha az elektrik tüketmeyi boş verin. Hem zaten doğal bir pişirme
yöntemi de değildir. :-) Hoş gerçi bu açıdan bakarsak ateş de
ilk keşfedildiğinde bazılarına hiç doğal gelmemiş olabilir.
:-) Oysa çıkarsama yapmak zor değildir. mikrodalga fırınlarının ışınlarının frekansı radyo dalgaları frekansı ile görünür
ışık arasındadır. DNA'ya zarar verebilmesi için frekansının
görünür ışıktan yüksek olması gerekirdi değil mi!
Ya Mıknatıslar
Bu mıknatıs ağrı geçirir. Şu
mıknatıs iyi uyku sağlar. Kan dolaşımını düzenler. Buna
benzer pazarlamalara rastlanıyor. Ya her ilacın olduğu gibi
mıknatısın da yan etkileri varsa. Nitekim güçlü bir manyetik
alan oluşturan MR görüntülenmesi sırasında baş dönmeleri
olabiliyor. Bu mıknatıs denen şey yavaş yavaş zarar veriyor
olabilir. Bazı deneylerde manyetik alanın hayvanların sinirlerini
etkileyebildiği gözlemlenmiş, Dünya'nın manyetik alanının 100
katı olan manyetik alanların. Evet, mıknatısların da bilimsel
bilgimizin dahilinde olmayan bir etkisi olabilir. Temas ettikçe
sinirlerimizi öyle ya da böyle etkiliyor olabilir.
Yani yani... Pek inandırıcı gelmedi,
değil mi? Ne var ki, mıknatısın olumlu etkilerine inanmak,
bazıları için kolay olabiliyor. Ama, mıknatısın sağlık
üzerinde olumlu olumsuz bir etkisi olamayacağını bilen, ancak cep
telefonlarının tam açık olmayan nedenlerle tümör
yapabileceğinden şüphelenen bir sürü bilinçli insan vardır.
Onlar, bu mıknatıs düşünce deneyini yapabilirler. Artık cep
telefonu spekülasyonları, mıknatıs spekülasyonlarından daha
inandırıcı gelmeyecektir.
Lazerler fabrikada metal kesmek için
kullanılıyor. Gerçekten çok güçlüler. Ve bu lazerler DVD
sürücülerimizde kullanılıyor. DVD yazmak için kullanılıyorlar.
Yani DVD'nin alüminyumuna işleyebiliyor. DVD sürücüsündeki
lazer diyotunu ayrı bir güç kaynağına bağlayıp oyuncak silah
gibi kullananlar var. Kağıt yakıyorlar. Yazı yazdırıyorlar. Can
yakabiliyorlar. DVD sürücüleri çok tehlikeli olabiliyor. Ve biz
bu lazerle, bilgisayarımızda her gün baş başayız. Yüksek
voltaj gelebilir. Bir güç birikmesi olabilir. DVD Sürücüsü
yanıklara neden olabilir. Hatta kör edebilir. Yani yani... Böyle
bir spekülasyon gerçekmiş gibi hazırlanabilirdi. İnternette
yayılabilirdi. Acaba kaç kişiyi bilgisayarından soğuturdu. :-)
Peki Dünya Sağlık Örgütü, cep
telefonları için “İnsanlar için kanserojen olması mümkün”
diyor mu? Açıkçası, bu doğru. DSÖ'ye bağlı Uluslararası
Kanser Araştırma Dairesi, cep telefonlarını “İnsanlar için
kanserojen olması mümkün” olan şeyler sınıfına dahil etmiş!
Bu arada belirlenen sınıfların tamamı şöyle:
- Grup 1: İnsanlar için kanserojen.
- Grup 2A: İnsanlar için kanserojen olması muhtemel.
- Grup 2B: İnsanlar için kanserojen olması mümkün.
- Grup 3: İnsana kanserojenlik açısından sınıflandırılamıyor (herhangi bir yönde delil yok).
- Grup 4: Muhtemelen insanlar için kanserojen değil.
Bu durumda kahveye turşuya da elveda
demek gerekecek. Çünkü Uluslararası Kanser Araştırma Dairesi
bunları da “İnsanlar için kanserojen olması mümkün”
sınıfına koymuş. Ayrıca radyo dalgaları da yine bu sınıfta
yer buluyor.
Endüstri Gizliyor mu?
Cisimlerin içine daha iyi nüfuz edebilirdi. Belki bu sayede telefonun, kapalı alanlarda daha iyi
çekmesini sağlayabilirdi. X ışını gibi yüksek frekanslı dalga
kullanılabilirdi. Belki daha verimli iletişim sağlıyor olacaktı.
Yani madem endüstri bu kadar düşüncesiz -ya da bu kadar güçlü-,
neden seçeneklerini kısıtlasın. Yüksek frekanslı dalga da
kullanabilirdi. İşte o zaman endüstrinin bir şeyler gizlemek için bir nedeni olabilirdi. O zaman endüstriyi şeytanlaştırmakta
haklı olunabilirdi. Ve nüfusumuz yavaş yavaş azalmaya başlardı.
Elbette endüstri çalışanları da kanserle boğuşmaya
başlayacaktı. Bir şeylerin ters gittiği ne kadar saklanabilirdi
ki. Endüstrinin böyle yüksek frekanslı dalga seçmesinin intihar
olacağı açıktı. Kıyamet olurdu. Hem mümkün olduğunca kaliteli iletişim
sağlamalı, hem de zararsız olmalıydı. Bu yüzden radyo
dalgalarının sadece biraz üstünde bir dalga frekansı seçildi.
Şimdi, endüstrinin mikrodalgaları
kullanmayı bıraktığını varsayalım. Cep telefonlarında
kullanılmak üzere önerilebilecek başka dalga var mı? Yeni bir
frekans aralığında bir dalga kullanılmaya başladığını
düşünün. Bir zaman sonra, o dalgaya da kanser yapıyor
denmeyeceğinin bir garantisi var mı! Cep telefonundan aşırı
endişelenenler bile, kendi telefonlarından ebediyen vazgeçmeye
gerçekten hazırlar mı, dersiniz.
Yüksek Gerilim
Bir zamanlar çok yeniydi. Her evde
yoktu. Büyülü bir şeydi. İnsanları yeterince korkutuyordu.
Elektrikten bahsediyorum. Tüm bunların üstüne şimdi bir de
Nikola Tesla diye biri alternatif akım diye bir şey çıkarmıştı.
Şebekede binlerce voltluk elektrik dolanacaktı. Yüksek gerilim
yani. İnsana değdi mi kömür ederdi! Çok tehlikeliydi yani.
Birinin insanları aydınlatması gerekiyordu. Ölümcül tehlikesini
göstermek için az mı uğraşmıştı. Hayvanlarla deneyler
yapmıştı. Köpeklerden alternatif akım elektriği geçirmişti.
Zavallı köpekler herkesin gözü önünde can vermişti. Bu
alternatif akımın tehlikesine dikkat çekmek için yeterli değil
miydi! Atlara alternatif akım elektriği verdi. Atları bile
öldürebileceğini göstermek istemişti. Bu da dikkat çekmek için
yetmiyorsa... Sonunda elektrikli sandalye diye bir aygıt geliştirdi
-alternatif akım kullanan-, idam cezalarında kullanılabilsin diye. Ki kendisi aslında ölüm cezasına karşıydı. İnsanları öldürebileceği ortadaydı işte. Bu yüzden gayretle
böyle gösteriler yapmıştı Thomas Edison. Elektrik şebekesinde
doğru akım kullanılmalıydı yani. Thomas Edison'un geliştirdiği
tekniği. Daha güvenliydi. İletim hatlarındaki gerilim alternatif
akımdaki gibi binlerce volt olmayacaktı.
Oysa daha ince kablolar
kullanılabiliyordu. Daha küçük donanımlar yetiyordu. Daha az
jeneratöre ihtiyaç vardı. Çok daha ucuza mal oluyordu. Bu da daha
ucuza elektrik almak demek olacaktı. Yani alternatif akım şebekede
daha verimliydi, aslında. Doğal olarak günümüzde de alternatif
akım kullanılmaya devam ediliyor. Şebekede hâlâ binlerce voltluk
elektrik dolanıyor!
Ama haklıydı işte. Elektrik
çarpabilir. Ölümcül olabilir. Güçlü bir fırtınada yüksek
gerilim hattı kopabilir. İnsanların üstüne düşebilir. Oracıkta
yakar adamı. Prizlerimizde her zaman tehlike mevcuttur. Çarpabilir.
Yangına neden olabilir. Elektrik tehlikelidir. Hadi hayatımızdan
çıkaralım. :-) Cidden elektriğin bugün icat edildiğini düşünün.
İnternette üzerine dönecek akıl almaz spekülasyonları hayal
edebiliyor musunuz! Şebeke kurulacak yerlerde bir sürü protesto olurdu herhalde. Doğumumuzdan beri elektrikli eşyaların
arasındayız. Öylesine alışılmış ki, elektrik artık görünmez
olmuş. Tehlikeleri kimsenin dikkatini çekmiyor. :-) Benzer şekilde,
bugünün şüpheyle bakılan teknolojilerine 50 yıl sonra iyice
alışılmış olacaktır. Öylesine sıradanlaşacaklar. O zamanın
yeni spekülasyonları arasında yer bulamayacaklardır. :-)
Elbette yaptığı büyük yatırımın
araya gitmesini önlemeye çalışıyordu sadece, her insanoğlunda
olan refleksle. Kimsenin elektrik konusunda, kendisinden daha iyi
teknik geliştirebileceğine inanmak da istemiyordu biraz. Alternatif
akım tekniğini Nikola Tesla'dan önce keşfedebilseydi Thomas
Edison, bu tekniğin propagandasını kuşkusuz en iyi kendisi
yapardı. Tehlikesine dikkat çekmeye çalışmak yerine. :-) Bu
arada yanlış kullanıldığında doğru akım da çarpacaktır. Ve
yüksek gerilim hattından dolayı ölen insan sayısı çok çok
azdır. O da dikkatsizlik yüzünden.
Bazen endüstrinin teknolojinin
zararlarını gizlediğini düşünen insanlara tanık olursunuz.
Yanılmayacaklarından emindirler. Bir teknolojinin zararlı
olduğundan aşırı endişelenmenin de bazen rakip üreticilerin
işine yarıyor olabileceği pekâlâ mümkündür, oysa. Hatırlayın,
bir ara da, plastik damacana suyun sağlığa zararlı olduğu
komplosu yayılmıştı. Elbette endüstri bunu gizliyordu. Ancak bu
komploya inanmak, sadece cam şişe üreticilerinin pazar payının
büyümesinden başka bir işe yaramayacaktı. Aslında sağlık
açısından ciddi bir farkları olmamasına rağmen cam
maliyetlidir. Bu iş için verimsizdir. Gerekli değildir. Taşıması
zordur. Dolayısıyla suyu daha pahalıya satın alacaktı tüketici. Burada, radyasyon koruyucu cep telefonu
kılıflarının satılmaya başlandığını vurgulamak yerinde
olacaktır -güya koruyorlar yani-. Evet, bazıları mikrodalgayı hayatından çıkarabileceğinin hayalini kurarken, medeniyet güneş enerjisini uzaydan dünyaya
ışınlamak için mikrodalga kullanabilmenin hayalini kuruyor.
Kaynaklar: